SIRRI-Yİ SEKATİ
rahmetullahi aleyh
Büyük ve meşhur velîlerden. İsmi, Sırrî bin Muglis es-Sekatî, künyesi, Ebü'l-Hasen'dir. Bağdât'ta doğdu. 865 (h. 251)'de Ramazan-ı şerîf ayında orada vefât etti. Şûnizî kabristanına defnedildi. Ma'rûf-i Kerhî hazretlerinden feyz aldı. Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin dayısı ve hocasıdır. Tasavvufta, verâ ve takvâda asrının bir tânesi idi. Hâris-i Muhâsibî ve Bişr-i Hafî'nin akrânıdır.
Sırri-yı Sekati ki, evliyadan, büyük zat.
Yaşadığı bir hali, anlatır kendi bizzat:
(Bir hata işledim ki, hatırlasam o işi,
Yakar hep yüreğimi, bir pişmanlık ateşi.
Şöyle ki, bir dükkanım vardı çarşı içinde.
Orada uğraşırdım, alım-satım işinde.
Bir akşam, otururken ailemle beraber,
(Çarşı yanıyor!) diye, geldi bana bir haber.
Yanmıştı o yangında çarşıdaki her dükkan.
Yalnız benim dükkanım, müstesna oldu bundan.
Gelince dükkanımın yanmadığı haberi,
(Elhamdülillah!) dedim ben gayr-i ihtiyari.
Ve lakin akabinde, toparlandım hemence.
Başımı öne eğip, düşündüm ince ince:
Diğer kardeşlerimin dükkanları yandı hep.
Onlar üzüntülüyken, sevinmeye ne sebep?
Zararım yoktur diye, aldı beni bir sevinç.
Lakin kardeşlerime üzülmedim demek hiç.
Onların derdi ile, olmadım alakadar.
Üzülmem gerekirdi benim de onlar kadar.
Öyle çok utandım ki o gün kendi kendime,
Odaya kapanarak, şöyle dedim nefsime:
(Ey nefsim, sen nasıl bir Müslümansın ki acep,
Kendi menfaatini düşünüp durursun hep.
Dükkanın, bu yangından bir zarar görmeyince,
Başka şey düşünmeyip, kapıldın bir sevince.
Güya biliyordun ki, birine, bir musibet,
Gelince, onun kadar üzülmeliydin elbet.
Hani, kardeşlerinin dükkanları yandı hep.
Sen, niçin müteessir olmadın buna acep?
Demek ki, sırf kendini düşünürsün sen hâlâ.
Halbuki bu halini, sevmiyor Hak teâlâ.)
Bir gün, biri gelmişti kendisine Lübnan'dan.
Dedi: (Selam getirdim size ben falan zattan.)
Selamını alarak, buyurdu: (Sen de şayet,
Oraya döneceksen, benden ona selam et.
Bizim tarafımızdan, söyle ki o kimseye:
Dağ başında, yalnızca durmasın, dönsün eve.
Halktan uzaklaşarak, bir tenha yere gidip,
Tek başına yaşamak, değildir hiç münasip.
Hak aşığı dediğin, çekilmez bir kenara.
Bütün gayreti ile, hizmet eder kullara.
Allah'ın bu dinine, gece gün eder hizmet.
Dine hizmet etmeyi, bilir büyük ganimet.
Allah'ın kullarına hizmet de, ibadettir.
Yalnızlıkta şöhret var, bu da büyük afettir.
İnsanlar, güruh güruh yanacakken ateşte,
Onları kurtarmaktan, mühim şey var mı işte?
İnzivayı bırakıp, eylesin şehre avdet,
İnsanlara hizmeti, bilsin büyük ibadet.)
|