Bir zamanlar Irak’ta, Berzenci ve Hayderi,
Namında iki büyük kabile var idi ki,
Bunların arasına, girerek bir husumet,
İlerleyip, savaşa döndü bu en nihayet.
Ne kadar sözü geçen itibarlı adamlar,
Araya girdiyse de, mani olamadılar.
Çaresizlik içinde, dedi ki bir çokları:
(Nehri’de Seyyid Taha barıştırır bunları.)
Bir heyet tertib edip, yollandılar Nehri'ye.
Ve bunu arz ettiler, Taha-i Hakkari’ye.
Dediler: (İşte böyle, çok müşkildir vaziyet.
Bunu halletmek için, buyursanız bir himmet.
Şu an iki kabile savaşmak üzeredir.
Kalmadı başka çare, bütün ümit sizdedir.)
Hem dini, hem insani vazife olduğundan,
Kabul edip, onlarla Irak’a oldu revan.
Hadise mahalline gelirken yavaş yavaş,
Başlamak üzereydi neredeyse bir savaş.
Lakin teşrif edince oraya bu veli zat,
Anında sona erdi, bu büyük fitne, fesat.
Zira iki taraf da, görüp Seyyid Taha’yı,
Anında bıraktılar bu dövüş ve kavgayı.
Ve çok büyük hürmetle, onu karşıladılar.
Sonra, birbirleriyle barışıp anlaştılar.
Bir gün de, seyyidlerden iki kişi, bir ara,
Bir hayli hediyeler yükleyip katırlara,
Hediye etmek için Taha-yı Hakkari’ye,
Iraktan yola çıkıp, gelirlerdi Nehri'ye.
Lakin Musa Bey diye bir münafık, onları,
Durdurup, yükleriyle gasbetti katırları.
O iki seyyid ise, üzülüp bu vakaya,
Gelip haber verdiler, bunu Seyyid Taha’ya.
O da, bu münafığa gönderdi ki bir haber:
(Peygamber evladıdır üzdüğün bu kimseler.
Bunun için, onlara gösterip saygı, hürmet,
Derhal katırlarını onlara iade et.
Yükler bana aitti, olsunlar onlar senin.
Velakin kalblerini kırma bu seyyidlerin.)
Musa Bey, bu haberi aldı ise de, fakat,
Onun bu ricasına hiç etmedi iltifat.
Onun bu tutumunu öğrenip Seyyid Taha,
Ona, başka biriyle saldı bir haber daha.
Yine dinlemeyince, çok üzüldü bu hale.
Artık Hak teâlâya etti onu havale.
Günlerden Cuma idi, evinde o münafık,
Gece, yatmak üzere yapıyorken hazırlık,
Midesine şiddetli bir ağrı saplanarak,
Ölüp gitti o gece, durmadan bağırarak.
Kapkara, kömür gibi olmuştu cenazesi.
Seyyidleri üzmenin, bu oldu neticesi.
|