Halid-i Bağdadi'nin ona bir mektubunda,
Şöyle buyurmaktadır: (Kıymetli Seyyid Taha!
Allahü teâlânın emanında olunuz.
Afet olan şöhretten, aman uzak durunuz.
Dünya adamlarına sakın meyl etmeyiniz.
Bunu, kalbi öldüren bir zehir addediniz.
Devlet adamlarının her türlü davetine,
Bir bahane bularak, gitmeyin asla yine.
Onlara söyleyin ki: Biz, derviş kimseleriz.
Dünyadan kesilmektir bizim asıl işimiz.
Gayemiz, dinimize ve kullara hizmettir.
Ve devlet erkanına, bol bol dua etmektir.
Devlet reislerinin davetine icabet,
Etsek de, pek adaba edemeyiz riayet.)
Öyle yüksek bir veli idi ki Seyyid Taha,
Onu gören, Allah’ı hatırlardı mutlaka.
Hatta üstadı iken Mevlana Halid dahi,
Bir gün şöyle buyurdu sohbette bizatihi:
(Bizim, Seyyid Taha’dan ve Seyyid Abdullah’tan,
Üstün olduğumuzu zannetmeyin siz aman.)
Bu sözü işitenler, dediler ki: (Ama siz,
Onları yetiştiren üstad değil misiniz?)
Buyurdu: (Hocasıyız biz o iki cevherin.
Onların yanlarında, yerimiz şu ki lakin,
Büyük bir padişahın oğlunu, uğraşarak,
Yetiştiren bir hoca gibiyiz bizler ancak.
O ikisi, Sultanın çocukları olmakla,
Tabii bu hocadan üstündürler mutlaka.)
Bir gün de, talebeden birine Seyyid Taha,
Buyurdu ki: (Muhabbet çok mühimdir üstada.
Ayrıca her emrine ederse tam riayet,
Gelir ister istemez üstaddan ona himmet.)
Bir gün de Seyyid Taha, ağaçlık bir mevkide,
Sohbet ediyor idi talebeyle birlikte.
Tam sohbet esnasında, ona, Şam diyarından,
Gelen iki mektubu arz ettikleri zaman,
Damadı Abdülehad Efendi’ye vererek,
Okutup, kendisi de dinledi sonuna dek.
Bitince buyurdu ki: (Şöhret, büyük afettir.
Dünyadan gitmemizin zamanıdır demektir.)
O sohbetten ayrılıp, teşrif etti evine.
Hastalanıp, şiddeti çoğaldı günden güne.
Ağır olduğu halde bu hastalığı hatta,
Yine namazlarını kılıyordu ayakta.
Onikinci gününde, daha da fazlalaştı.
Talebeyi çağırıp, hepsiyle vedalaştı.
Buyurdu: (Seyyid Salih, benim biraderimdir.
Bu yolda kemal bulmuş, çok olgun bir velidir.)
Onu, kendi yerine vekil bırakıp bizzat,
Cumartesi gününde, eyledi Hakk'a vuslat.
|