Her gün Veysel Karani, yapardı çok ibadet.
Evliyalıkta dahi, yükselmiştir begayet.
O, Resulü görmeden, feyzine kavuşmuştur.
Ve hatta tabiinin, en yükseği olmuştur.
Halk, Üveys-i Karni’ye, divane derdi önce.
Sonra, büyüklüğünü anladılar iyice.
Çok hürmet göstermeye başlayınca ona halk,
Terk etti o diyarı, bu yüzden ayrılarak.
O yaşlı annesi de vefat eylediğinde,
Karn’dan çıkıp, yerleşti Kufe vilayetine.
Lakin onu Kufe’de, olmadı pek tanıyan.
Zira o, kendisini gizlerdi insanlardan.
Harem bin Hayyan’dır ki, görenlerden birisi,
Fıratın kenarında, gidip buldu Üveys’i.
Bu zat anlatıyor ki: Onu çok merak ettim.
Bu dünya gözü ile, onu görmek istedim.
Kufe’ye kadar gidip, buldum onu nihayet.
Baktım, su kenarında alıyor o an abdest.
Yaklaşıp selam verdim, o dahi baktı bana.
Dedim: (Merhamet etsin ya Üveys Allah sana.)
O kadar çok sevdim ve acıdım ki o kadar,
Ağlayıp, gözlerimden aşağı aktı yaşlar.
Çünkü çok zayıf idi, ağladı o da o an.
Sordu bana: (Nasılsın ey Harem ibni Hayyan?)
Dedim: (İyiyim ama, tanımazken hiç beni,
Nasıl bildin hem benim, hem babamın ismini?)
Dedi: (Her şeyi bilen, bildirdi bunu bana.
Ruhum aşina idi zaten senin ruhuna.)
Dedim: (Resulullahtan, bana bir hadis söyle.)
Dedi ki: (Göremedim, ben Onu baş gözüyle.
Ben onun haberini, duydum başkalarından.
İşitmedim bir hadis, bizzat kendi ağzından.)
Dedim ki: (Öyle ise, okuyun da bir âyet,
Sizden duymuş olayım, isterim bunu gayet.)
Bir Euzü Besmele söyleyip o da hemen,
Sonra, şu âyetleri okudu ki mealen:
(İnsanları, cinleri, beni tanımaları,
Ve sırf ibadet için yarattım ben onları.
Yeri, göğü ve bunlar arasında ne ki var,
Oyun olsun diyerek, yaratılmadı bunlar.)
Sonra bir sayha vurdu, feryat etti orada.
Aklının gittiğini sandım ben o arada.
Sordu bana: (Buraya niçin geldin ey Harem?)
Dedim ki: (Geldim sizi, görüp tanışıyım hem.)
Buyurdu: (Bir Müslüman, tanıyınca Rabbini,
Lüzum yok tanımaya Ondan gayri birini.)
(Yine söyle) deyince, dedi ki: (Yattığında,
Bil ki, ölüm bekliyor yastığının altında.)
|