Rebi’ der ki: Üveys’i, gittim bir gün görmeye.
Sabahı kılıyordu, başladım beklemeye.
Tesbihini bitirip, dua etti çok uzun.
Ben, yine beklerdim ki, duası bitsin onun.
En nihayet bitirip, başladı zikre tekrar.
Yerinden hiç kalkmadı, kuşluk vaktine kadar.
Kuşluk vakti olunca, namaza kalktı hemen.
Sonra kalktı öğleye, hiç de ara vermeden.
Bir namazı bitirip, başlardı diğerine.
Görüşmek ümidiyle, bekliyordum ben yine.
Böyle, üç gün üç gece, uyumadı, yemedi.
Dördüncü gecesinde, şöyle dua eyledi:
(Sana sığınıyorum ya Rabbi şu şeylerden:
Çok yiyen karın ile, çok uyuyan gözlerden.)
Ben bunu işitince, dedim: (Yeter bu bana.
Lüzum yok artık onun, başka nasihatına.)
(Bu, kıyam gecesidir) diyerek, bazı gece,
Uyumadan, kıyamda dururdu hep öylece.
(Bu, rüku gecesidir) deyip hem başka zaman,
Rükuda geçirirdi geceyi uyumadan.
Bazı gece, (Bu, secde gecesidir) diyerek,
Secdede geçirirdi geceyi, sabaha dek.
Üveys’e sordular ki: (Namazda huşu nedir?)
Dedi ki: (İğne batsa, bir şey hissetmemektir.)
Ona, (Nasılsın?) diye, sual etti bir mümin.
Buyurdu: (Bir insan ki, kalkınca sabahleyin,
Akşama sağ çıkar mı, çıkmaz mı, yok haberi.
Böyle aciz bir kulun, nasıl olur ahvali?)
Bir gün, ziyaretine gitmişti onun bir zat.
Dedi: (Eder misiniz bana biraz nasihat?)
(Peki) deyip, o zata yaptı nasihatini.
Sordu ona: (Ey kişi, bilir misin Rabbini?)
O (Bilirim) deyince, buyurdu: (Öyle ise,
Ondan gayrilerini, lüzum yok bilmenize.
Bir kul ki, Sahibini biliyorsa o şayet,
Ondan başkalarını, bilmesine yok hacet.)
O kişi, böyle bir söz duymamıştı kimseden.
Duygulandı begayet onun bu cümlesinden.
Dedi ki: (Bir tek daha nasihat edin şu an.)
Sordu ki: (Rabbin seni bilir mi ey Müslüman?)
(Elbet bilir) deyince, buyurdu ki: (Ey kimse!
Seni, Ondan gayrisi bilmesin öyle ise.
Bir kul ki, onun Rabbi bilirse onu şayet,
Ondan gayri birinin bilmesine yok hacet.)
Buyurdu ki: (Yükselmek istiyorsa bir insan,
Tevazu etmelidir herkese muntazaman.
Kim ki şeref ararsa, sarılsın ibadete.
Kim zenginlik ararsa, tutunsun kanaate.)
|