Osmanlı padişahı Kanuni zamanında,
Yahya Efendi diye, vardı ki bir evliya,
Sultan, (Ağabey) diye, ona hitab ederdi.
Büyük zat olduğunu bilir, hürmet ederdi.
Bu zat, Hak teâlânın kudret ve izni ile,
Sık sık görüşür idi, hazret-i Hızır ile.
Sultan da bu durumu çok iyi biliyordu.
Kendisi de Hızır’la görüşmek istiyordu.
Bir akşam, kayık ile çıkmışken gezintiye,
Yanaştırdı kayığı bir ara Ortaköy'e.
Ve Yahya Efendi’ye gönderdi ki bir haber,
O da gelip bulunsun kendisiyle beraber.
Yahya Efendi dahi onun ricası ile,
Gelip bindi kayığa, yanında bir kişiyle.
Sultan’ın parmağında, o an bir yüzük vardı.
O kişi, dikkatlice o yüzüğe bakardı.
Velakin fark edince bunu Sultan Süleyman,
Hemence o yüzüğü çıkarıp parmağından,
Dedi ki: (Siz galiba bunu merak ettiniz.
Alıp, daha yakından bakıp inceleyiniz.)
O zat aldı yüzüğü, evirip çevirerek,
Atıverdi denize, hem de gülümseyerek.
Yahya Efendi hariç, kayıkta bulunanlar,
Çok hayret ettiler ki, o niçin böyle yapar?
Biraz sonra o kişi inmek arzu edince,
Padişah, (Yanaş!) dedi kayıkçıya hemence.
O kişi, tam inerken, bir avuç su alarak,
Uzattı Padişah'a, göz altından bakarak.
Avcundaki o suda, attığı yüzük vardı.
Padişah bunu görüp, hayretten dona kaldı.
Tutmak istediyse de, o kişinin elinden,
Lakin o zat, bir anda, kayboldu göz önünden.
O zaman sordu Sultan, Yahya Efendi’ye ki:
(Ağabey ne oluyor, bu olanlar nedir ki?)
Cevabında: (O kişi, Hızır idi) deyince,
Dedi: (Bunu, ne için demedin daha önce?)
Buyurdu: (O, kendini tanıttı hükümdarım.
Lakin siz tanımakta geç kaldınız, n'apayım?)
Bu zat buyuruyor ki: (Müslüman, tembel olmaz.
Para kazanır ama, ona gönül bağlamaz.
Rızkın onda dokuzu ticarettedir, ama,
Yaparken, düşmemeli bir günah ve harama.
Bütün ibadetlerin, onda dokuzu ise,
Helalden yemektir ki, bu lazım asıl bize.
Elbisenin düğmesi, haramdan olsa şayet,
Kabul olmaz, onunla yapılan bir ibadet.
Bizi, ahiret için yarattı Hak teâlâ.
Ömrümüzü gafletle geçirmeyelim hâlâ.
Nefesler sayılıdır, tükenir bir gün elbet.
Huzur-u ilahiye çıkacağız akıbet.)
|