Yakub-i Germiyani, hal ehli bir veliydi.
Nasihat ve sözleri, gayet faideliydi.
O, bir günkü dersinde buyurdu ki: (Ey insan!
Alçak gönüllü ol ki, Rabbimiz etsin ihsan.
Hak teâlâ, sevmiyor kibirli olanları.
Ve hatta rahmetinden, uzak eder onları.
Dünya, gölge gibidir, aldanma sakın aman!
O, öyle bataktır ki, battıkça batar insan.
Büyükler, çoban gibi koruyorlar bizi hep.
Onun için çok lazım üstada saygı, edep.
(Edeb)in bir tarifi, itiraz etmemektir.
Büyüklerin sözüne, başüstüne demektir.
Bu nefsi, en ziyade tahrib eden tek husus,
Hemen (Peki) demektir bir hak söze bahusus.
Zira nefs-i emmare, hep hayır demek ister.
Mütevazı olursa, peki deyip söz dinler.)
Bir gün de buyurdu ki: (Azalmakta bu ömür.
İnsan çok yaşasa da, nihayet bir gün ölür.
En büyük sermayesi, bu ömürdür insana.
Onu boşa geçirmek, yakışmaz Müslümana.
Tasavvufu, yediyüz büyük âlim ve arif,
Hepsi, kendine göre yaptılar birer tarif.
Büyüklerden birinin tarifi de şöyledir:
(O, ehemmi mühimme tercih etmek demektir.)
Daha mühim olanı, kim yaparsa her işte,
En iyi mutasavvıf dünyada odur işte.
Yani tasavvuf demek, vakti, en faideli,
Şeye harcamaktır ki, bu da zordur tabii.
Sağlıklı geçen ömür, çok büyük bir nimettir.
Maksat, salih amelle bu ömrü bitirmektir.
Bir (Allah) söylemekle, bir iyilik, bir ihsan,
Yapmakla, ahirette kurtulur belki insan.
Zira aşikâr olur, yarın her amelimiz.
Günahımız çok ise, nice olur halimiz?
Peygamber efendimiz şöyle buyuruyorlar:
(İbadet etseniz de, yine edin istiğfar.)
Hak teâlâ veriyor, bizler neyi istersek.
Vermek istemeseydi, vermezdi çünkü istek.
Kimine, kendisinin sevgisini veriyor.
O da bunu isteyip, bu devlete eriyor.
Yani Allah isterse birine bir şey vermek,
Verir önce o kula, o şeye arzu, istek.
İnsan da zanneder ki: İyidir de amelim,
Bunun için bunları veriyor bana Rabbim.
Halbuki iyi, kötü, her bir arzu ve talep,
Allahü teâlâdan kullara geliyor hep.
Sonsuz hamd ve şükürler olsun ki Rabbimize,
Hep iyi işler için, arzular verir bize.
Kumar, içki olsaydı eğer isteklerimiz,
Yüzü kara kimseler olurduk herbirimiz.)
|