Beni İsrail için gelen bir peygamberdir.
Ve hazret-i Musa’nın büyük biraderidir.
Ondan, üç yaş büyük ve beyaz, nur yüzlü idi.
Peygamberlik işinde, onun baş veziriydi.
İri yapılı olan bu sahib-i saadet,
Halim ve selim olup, sabrı da çoktu gayet.
O, Musa Peygambere olmuştu yar ve refik.
Sonradan ona dahi verildi peygamberlik.
Hak teâlâ emredip, Musa Nebi'ye ilkin,
Gönderince Fir’avnı imana davet için,
Arz etti ki: (Ya Rabbi, biraderim Harun’u,
Yardımcı ver, birlikte yapalım gidip bunu.
Fasih olduğu için lisanı onun hem de,
Gelip yardım eylesin bana bu vazifemde.)
Hak teâlâ buyurdu: (İstediğin şeyi biz,
Verip, kardeşin ile sana kuvvet veririz.
Hatta Fir’avna karşı, bir üstünlük, mucize,
Veririz ki, bir zarar gelmesin ondan size.
Onları, hidayete davet edin gidip siz.
Firavun ve ehline galip geleceksiniz.)
Musa Peygamber ile Harun aleyhisselam,
Tebliğ-i risalete ettiler her gün devam.
Lakin Fir’avn, onlara asla inanmıyordu.
Hatta zulümlerini daha arttırıyordu.
Allah, Musa Nebi’ye emretti ki o vakit:
(Müminleri alarak, Mısır'dan gece çık git!)
Musa Nebi çıkınca alıp Müslümanları,
Firavun, ordusuyla takip etti onları.
Cümle müminler ile Musa aleyhisselam,
Giderek, karayolu nihayet buldu hitam.
Vakta ki Kızıl deniz sahiline geldiler.
Denizde yollar görüp, o yollara girdiler.
Onlar karşı sahile geçer geçmez salimen,
Firavun’la ordusu boğuldular kamilen.
Tih çölü’nde, kavmiyle dururken Musa Nebi,
Onu, Tur’a çağırdı Alemlerin Sahibi.
Tevrat’ı almak için Tur dağına giderken,
Biraderi Harun’un yanına geldi hemen.
Buyurdu: (Ey nübüvvet sahibi biraderim!
Ben, Rabbimin emriyle Tur dağına giderim.
Sen bana vekil olup, kavmimi iyi gözet.
Ne yapıp yapmıyorlar, hallerine dikkat et.
İşlerini halledip, yumuşak davranasın.
Fesat çıkarırlarsa, onlara uymayasın.)
Sonra veda ederek, gidince Tur’a artık,
O kavim arasında, belirdi bir münafık.
Adı Samiri olup, kuyumcuydu bu zaten.
Altından bir buzağı heykeli yaptı hemen.
Ve beni İsrail’e şöyle dedi o alçak:
(Sizin de, Musa'nın da tanrısı budur ancak.
Lakin unuttuğundan bu tanrıyı Musa da,
Tur’da aramak için, gitti o bu sırada.)
İsrail oğulları, bu yalana inanıp,
Tapmaya başladılar o puta, tanrı sanıp.
Halbuki Hak teâlâ buyurdu ki Kur’anda:
(Onlar görmezler mi ki, can yoktur bu hayvanda.
O, ne söyleyebilir, ne cevap verebilir.
Onlara, ne bir zarar, ne de bir fayda verir.)
Buzağıya taptılar
İsrail oğulları, Samiri’nin fendine,
Aldanıp, tapınınca buzağı heykeline,
Harun aleyhisselam, üzüldü buna gayet.
Bundan vazgeçirmeye eyledi sa’y-ü gayret.
Buyurdu ki: (Ey kavmim, siz aldanıyorsunuz.
Hidayetten ayrılıp, şirke sapıyorsunuz.
Şüphe yok ki, Rabbiniz Hak teâlâdır elbet.
Allah’ı mabud bilip, Ona edin ibadet.
Siz bana tabi olup, sebat edin bu dinde.
Başka bir ilah yoktur Allah'ın haricinde.)
İsrail oğulları onu dinlemediler.
Ve hatta karşı gelip, ona şöyle dediler:
(Musa gittiği yerden gelinceye kadar, biz,
Bu heykele tapmaktan hiç vazgeçmiyeceğiz.)
Harun Nebi, onlara ettiyse de nasihat,
Lakin küfürlerinde ettiler yine inat.
Dediler ki: (Ey Harun, sen kendine bak asıl.
Ne kadar söylesen de, inanmayız velhasıl.)
Musa Peygamber ise, Tur dağından dönünce,
Çok üzüldü, kavminin bu halini görünce.
Tevrat levhalarını, o gadapla elinden,
Bırakıp, kardeşinin yanına geldi hemen.
Gadabından, saçını tutup çekti kendine.
Buyurdu: (Ey kardeşim, bu kavmin halleri ne?
Görmedin mi onların şirke gittiklerini?
Niçin ikaz etmedin hemen kendilerini?
Ne için onlar ile mücadele etmedin?
Yoksa benim emrime, muhalefet mi ettin?)
O, özür dileyerek, dedi: (Ey biraderim!
Sen böyle sakalımı, saçımı çekme benim.
Onlarla mücadele edecektim ben, fakat,
Korktum ki parçalanıp, dağılır bu cemaat.
Men etmek gayesiyle, gücüm yettiği kadar,
Gayret ettim ve lakin bana inanmadılar.
Hatta öldürmek için, geldiler üzerime.
Beni azarlayıp da, düşmanı sevindirme.)
Musa Nebi dinleyip onun bu beyanını,
Anladı kardeşinin suçu olmadığını.
Dedi ki: (Ya ilahi, eyle bizi mağfiret.
Her ikimizi dahi rahmetine ithal et.)
Sonra kavmine dönüp, buyurdu ki: (Peki siz,
Niçin hakkı bırakıp, batıla yöneldiniz?)
Dediler: (Hilesine aldandık Samiri’nin.)
O zaman bir beddua eyledi onun için.
Allah, Musa Nebi'ye vahyetti ki sonra da:
(Harun’un ömrü bitti, bulunun filan dağda.)
Oğullarını alıp, o dağa yöneldiler.
Bir mağara görerek, içeriye girdiler.
Orada bir taht ile, bir yazı duruyordu.
(Bu, kime uygun ise, onundur) yazıyordu.
Harun aleyhisselam, çıkıp yattı o tahta.
Buyurdu: (Benim için bu yapılmış adeta.)
İnip, oğullarına eyledikte vasiyet,
Girdi genç suretinde içeri melek-ül mevt.
Müsaade isteyerek kabz eyledi ruhunu.
Musa Nebi, oraya defnetti o gün onu.
|