Sayıları on ile dörtyüz olan bu zevat,
Resulün sohbetinde bulunurdu çok saat.
Bunlar, ya huzurunda olurlardı Resulün,
Yahut da ibadetle meşgullerdi gece gün.
Bu, pek faziletli ve mübarek sahabiler,
Bir irfan ordusunun eriydi hepsi birer.
Peygamber efendimiz, onları çok severdi.
Onlarla sohbet eder, oturup yemek yerdi.
İşte bu faziletli, ilim ehli insanlar,
Eshab-ı soffa diye tanındı o zamanlar.
Bu Eshab-ı soffa’dan biri, Ebu Hüreyre.
Şöyle anlatmaktadır halini o bir kere:
Der ki: (Yemeksizlikten, çok zaman aç kalırdım.
O zamanlar taş alıp, karnıma bastırırdım.
Yine böyle bir taşı, bastırmışken karnıma,
Aniden Resulullah teşrif etti yanıma.
Halimi anlayarak, bana gülümsediler.
(Benimle gel!) buyurup, eve doğru gittiler.
Ben dahi peşlerinden gittim emirleriyle.
Hane-i saadete vardık kendileriyle.
O anda, evlerinde bir bardak süt var idi.
Buyurdu ki: (Eshab-ı soffa’yı çağır haydi!)
Çağırdım, hep birlikte huzura vasıl olduk.
İzin alıp girerek, bir yerlere oturduk.
Bana buyurdular ki: (Gel ya Eba Hüreyre!
Bu sütü, sıra ile içir bu kimselere.)
(Peki) deyip, o sütü aldım Resulullahtan.
Verdim Ehl-i soffa’nın her birine sıradan.
Her biri, doya doya o sütten içiyordu.
Sonra, bana bardağı iade ediyordu.
Hepsi içip doyunca, alıp içtim ben dahi.
Bir bardak süt, herkese kâfi geldi Vallahi.
Sonra Resulullah da içtiler saadetle.
Süt hiç eksilmemişti, gördüm bunu hayretle.
Yine Ebu Hüreyre anlatır ki şöylece:
Resul ile, çarşıya çıkmıştık beraberce.
Pazardan öteberi alıp Fahr-i kâinat,
Satıcıya, parayı fazlaca verdi fakat.
Onun bu ihsanından, satıcı memnun kalıp,
Derhal öpmek istedi ellerine kapanıp.
Lakin Peygamberimiz vermedi buna izin.
Buyurdu: (Bir sebep yok elimi öpmen için.
Çünkü ben, ne melikim ve ne de padişahım.
Ben, sizin içinizden sadece bir insanım.)
Sonra, satın aldığı o şeyleri alarak,
Başladı taşımaya oradan ayrılarak.
Ben taşımak istedim, buyurdu ki: (Her kişi,
Kendisi yapmalıdır kendine ait işi.)
|