Muaz ibni Cebel ki, büyük Sahabedendi.
Hem dahi ilm-i fıkhı, iyi bilenlerdendi.
Onsekiz yaşındayken, girdi İslam dinine.
Ve candan aşık oldu Hüdanın Habibine.
Nasihat istemişti bir gün Resulullahtan.
Buyurdu ki: (Ya Muaz, çok sakın her günahtan.
Allah’ı görür gibi, yap her ibadetini.
Malayani sözleri terk eyle, tut dilini.
Herkese, kıyamette sorulur şu dört şeyden:
Birincisi, ömrünü nerde tükettiğinden.
İkincisi, nerede harcadı gençliğini?
Üçüncüsü, ilmiyle ne amel ettiğini.
Dördüncüsü, malını nerden kazandı acep?
Ve bunu, nerelere ve nasıl harcadı hep?)
Muaz ibni Cebel’den nasihat istediler.
Buyurdu: (Muhakkak ki öleceksiniz sizler.
Dünyadaki rızkınız, arayıp bulur sizi.
Siz bunu düşünüp de yormayın zihninizi.
Zira Allah kefildir, her kişinin rızkına.
Biraz gayret etmekle, kavuşursunuz ona.
Ve lakin ahirette nimete konmak için,
Çok çalışmak gerekir, içyüzü budur işin.
Ey insanlar, Cennete girseniz de akıbet,
Üzüntü olmasa da, pişmanlık vardır elbet.
Dersiniz: Bir kez daha, keşke Allah deseydim.
Ve keşke, daha fazla ibadet eyleseydim.
Ey insanlar, bilin ki, bir gün biter ömrünüz.
Hem de Hak teâlâya olur bu dönüşünüz.
Vardığınız o yerde, iki yer vardır ki hem,
Biri ebedi Cennet, biri sonsuz Cehennem.
İkisinden birinde kalırsınız siz ancak.
Zira yoktur başka yer ebedi kalınacak.)
Buyurdu: (Bilseniz de İslam’ı ince ince,
Olmaz hiçbir faydası, amel eylemeyince.
Üstelik vebal olur, mahşerde o ilminiz.
Zira ben bilmiyordum deyip geçemezsiniz.)
Oğluna buyurdu ki: (Ölümü fazla yad et.
Her namazı, son namaz kılar gibi eda et.
Bir vaktini kılınca, şöyle söyle kendine:
Belki de yetişemem öbür namaz vaktine.
Ey oğlum, sahip isen iyi bir arkadaşa,
Sev onu canın gibi, hiç etme münakaşa.
Ortak ol kardeşinin her dert ve sevincine.
O seni gördüğünde, neşe gelsin içine.)
Buyurdu ki: (Muhakkak gelecek eceliniz.
Bir şey muhakkak ise, onu oldu biliniz.
Mümin, Sırat üstünden geçmeden güler mi hiç?
İman ile ölmeden, olmaz hiç neşe, sevinç.) |