Uhud’da, müşriklerden Asım bin ebi Avf da,
Harbe teşvik ederdi küffârı bir tarafta.
Derdi: (Ey Kureyşliler, biraz daha dayanın.
Muhammed’le savaştan, sakın geri durmayın.
Asla kurtulmamalı Muhammed bu savaşta.
Eğer O kurtulursa, ben öleyim en başta.)
Kâfirleri, Resule düşmanlığından sebep,
Öldürmeleri için teşvik ediyordu hep.
Duydu Ebu Dücane kâfirden bu sözleri.
Fırlayıp buldu hemen, anında bu kâfiri.
Bir kılıç darbesiyle başını kesti hemen.
Cehenneme gönderdi canını ebediyen.
Mabed adlı bir kâfir, almak için hıncını,
Arkadan, var gücüyle salladı kılıcını.
Lakin Ebu Dücane, sezerek bunu hemen,
Yere çöküp kurtuldu, öldürücü darbeden.
Sonra kalktı o yerden, gayet seri olarak.
Öldürdü o kâfiri, bir kılıç savurarak.
Kureyş kâfirlerinin gayeleri bir tekti.
O da, bir fırsat bulup Resulü öldürmekti.
Ve lakin mücahidler, etrafında Resulün,
Bir pervane misali dönüyorlardı o gün.
Onun kılına bile zarar gelmesin diye,
Can feda ederlerdi her biri o Servere.
Müşrikler, grup grup hücum ediyorlardı.
Lakin Resulullaha ulaşamıyorlardı.
Bedir’de de, o Resul, bir avuç kum alarak,
Onları, kâfirlerin üstüne savurarak,
Buyurdu ki: (Yüzleri kara olsun küffârın!
Kalplerine korku sal ya Rabbi sen onların.)
Sonra eshaba dönüp, verdi bir (Hücum!) emri.
Şanlı eshab, bir anda atıldılar ileri.
Tekbir sedalarıyla oklar fırlatılmaya,
Taşlar, sonra mızraklar başladı atılmaya.
O gün hazret-i Hamza, iki kılıç alarak,
Çarpışırdı, küffârı birbirine katarak.
Hazret-i Ömer ile Allah aslanı Ali,
Vuruşurlardı o gün, birer aslan misali.
Sa’d bin ebi Vakkas bir de Zübeyr bin Avvam,
Kâfirleri şaşkına döndürüyorlardı tam.
Abdullah bin Cahş ile hem de Ebu Dücane,
Savaşıyorlar idi kavi ve çevikane.
Her sahabi, geçilmez birer kale olmuştu.
Ve tekbir sedaları âlemi doldurmuştu.
Allahü teâlânın varlığı ve birliği,
Kâfirlerin beynine, inerdi balyoz gibi.
Resulullah (Ya Hayyü ya Kayyum!) diyerekten,
Allahü teâlâya yalvarırdı yürekten.
|