Bir gün hazret-i Ömer, evinde otururken,
Dediler: (Elçi geldi, şimdi Bizans ilinden.)
İçeri girmesine, verildi ona izin.
Girdi elçi içeri, bir hususu arz için.
Bizans imparatoru, bu elçisiyle meğer,
Göndermiş Halifeye, bir garip hediyeler.
İlki, bir (doğan kuşu), ikincisi, bir (köpek).
Ve bir şişe dolusu (zehir) ki, şiddetli pek.
Arz etti Halifeye işbu hediyeleri.
Ve anlattı tek be tek, ne ise hünerleri.
Dedi: (Bu doğan kuşu, avcıdır ki pek yaman,
Olmadı bugüne dek, pençesinden kurtulan.
Bu tazı köpeği de, kaçırmaz bir avını.
Görmedik bunca zaman, elinden kurtulanı.
Bu zehire gelince, pek fazla tesirlidir.
Zerresi, bir insanı öldürmeye kâfidir.
Varsa bir düşmanınız, halkınızın içinde,
Ondan kurtulursunuz, bu zehir sayesinde.)
Dinledi o elçiyi, o gün hazret-i Ömer.
Lakin bu sözlerine, vermedi hiçbir değer.
Buyurdu ki: (Ey kişi, bir şey diyeyim sana.
Methettiğin bu kuştan, fayda gelmez insana.)
Çözdürüp bağlarını, sonra o kuşcağızın,
Onun gözü önünde, salıverdi ansızın.
Sonra da buyurdu ki: (Bu köpek de lüzumsuz.
Zincire bağlamışsın, bak hayvan çok huzursuz.)
Emir verip, çözdürdü onu dahi anında.
Saldı sonra dışarı, o elçinin yanında.
Sonra, aldı eline o zehir şişesini.
O anda, korku sardı Bizans’ın elçisini.
Buyurdu ki: (Ey kişi, dedin ki biraz önce:
Zerresi, bir insanı öldürüyor hemence.
Bunu, düşmana karşı tavsiye ediyorsun.
Onlardan, bu zehirle kurtulursun diyorsun.
Lakin yoktur halkımdan bir kimse, bana düşman.
Tek düşmanım vardır ki, nefsimdir o da şu an.)
Elçi, merak içinde süzerken kendisini,
Yaklaştırdı ağzına, o zehir şişesini.
Peşinden, Besmeleyi okuyup ihlas ile,
İçti bütün zehiri, kalmadı biraz bile.
Elçi bunu görünce, dehşete düştü birden.
Kaybetti kendisini, o anda hayretinden.
Ayılıp, Halifeyi sapasağlam görünce,
Kalbi, İslamiyet’e meyletmişti iyice.
Kapandı Halifenin, nurlu ayaklarına.
Şehadeti getirip, derhal geldi imana.
Gitmedi ondan sonra Bizans’a tekrar geri.
İslam’a hizmet ile, geçti kalan günleri.
|