Abdurrahman ibni Avf, Resulün huzuruna,
Gelerek, dörtbin dirhem, arz etti bir gün ona.
Dedi: (Ya Resulallah, sekiz bin dirhem param,
Vardı ki, yarısını bıraktım evime tam.
Diğer yarısını da, borç verdim Rabbimize.
O da, dörtbin dirhemdir, getirdim işte size.)
Ona, şöyle buyurdu o zaman Resulullah:
(Her iki parana da, bereket versin Allah.)
Yine aynı günlerde, hem hazret-i Osman da,
Malı ve parasıyla, bulundu çok ihsanda.
Zira Tebük gazası var idi o zamanlar.
Çok maddi sıkıntıya düşmüştü Müslümanlar.
Hazret-i Osman’ın da, vardı çok develeri.
Donattı onlar ile, cümle mücahidleri.
Bu iki sahabinin haklarında, nihayet,
Geldi Hak teâlâdan Resulüne bir âyet:
(Malını, Allah için infak edenler...) diye,
Mazhar oldu ikisi, bir meth-ü ilahiye.
Yine Tebük gazası yapıldığı zamanlar,
Çok maddi sıkıntıda idiler Müslümanlar.
Geldi hazret-i Osman Resulullaha yine.
Ve bin dinar parayı, verince kendisine,
O server buyurdu ki: (Bu günden sonra, Osman,
Artık yaptıklarından, görmez hiç zarar, ziyan.)
Peygamber-i zişânın, bu sözü üzerine,
Rabbimiz, şu âyeti gönderdi Habibine:
(Malını, Allah için sarf eden o insanlar,
Karşısındakileri, minnette bırakmazlar.
Onlara sevap verir Rableri fazla fazla.
Onlar için korku ve üzüntü olmaz asla.)
Burada minnet demek, başa kakmak demektir.
Ben sana şunu verdim deyip, onu üzmektir.
Yine Resul-i ekrem, tertib etti bir ordu.
Eshabı, yardım için teşvik buyuruyordu.
Zira maddi bakımdan, gayet zayıf idiler.
Binecek bir deveden, mahrumdu çok gaziler.
O gün hazret-i Osman, ayağa kalktı hemen.
Dedi: (Ya Resulallah, yüz deve olsun benden.)
Resul devam edince, bu yardım teşvikine,
Hemen hazret-i Osman, ayağa kalktı yine.
Dedi: (Ya Resulallah, üstünde her teçhizat,
Bulunan üçyüz deve vaad ediyorum bizzat.)
Çok sevindi o Server, onun bu sözlerinden.
Nasihati bitirip, inerken minberinden,
Buyurdu: (Bundan sonra, Osman’a, çok veya az,
Yaptığı fiillerden, artık hesap sorulmaz.)
Yani o, yapmasa da hiç nafile ibadet,
Onun bu iyiliği, eder ona kifayet.
|