Cibril aleyhisselam, emri ile Rabbinin,
Gelip sual eyledi, hatırını Âdem’in.
Cennetten bir çift öküz, alıp yere indi ki,
Bunlardan biri siyah, kırmızıydı öteki.
Öğretti önce ona, saban yapılmasını.
Sonra da, öküzlerin çifte koşulmasını.
Âdem Nebi, sürdürdü tarlayı öküzlere.
Ve ekti buğdayları, sürülen o yerlere.
Çıkan başakları da, Cibril'den öğrenerek,
Un haline getirdi, hem savurup döverek.
Sonra yaptı bir tandır, kazarak biraz yeri.
İçinde ateş yakıp, pişirdi ekmekleri.
Allah, Âdem Nebi'ye buyurdu ki sonra hem:
(Seni, toprak ve sudan, kim yarattı ya Âdem?)
Cevabında dedi ki: (Sen yarattın ya Rabbi!)
Buyurdu ki: (Öyleyse, secde et bana haydi.)
Âdem aleyhisselam, secdeye vardı o dem,
O zaman Hak teâlâ, buyurdu ki: (Ya Âdem!
Seninle bir sözleşme yapalım ki, yakinin,
Olsun daha kuvvetli, hem artsın muhabbetin.)
Ve Hacer-ül esvedi, getirdiler Cennetten.
Bir beyaz yakut olup, parlardı her cihetten.
Âdem'in zürriyeti, belinden, ruh haliyle,
Çıktılar zerre zerre, kudret-i ilahiyle.
O zaman bu ruhlara, hitab edip Rabbimiz,
Buyurdu ki: (Ben sizin, değil miyim Rabbiniz?)
Her biri, (Kalu bela!), yani (Evet!) dediler.
Ve lakin bu dünyaya gelince de, bu sefer,
Dünya meşguliyeti, hem dahi gafletinden,
Verdikleri o sözü, unuttu çoğu hemen.
Şöyle hitab eyledi, ruhlara sonra Allah:
(Benim peygamberimdir Muhammed bin Abdullah.
Onu, ahir zamanda dünyaya gönderirim.
Mahluklarım içinde, en çok Onu severim.
Ey ruhlar, şimdi bana söz verin siz hepiniz,
Ona iman eyleyip, yardım eder misiniz?)
Hepsi söz verdiler ki: (Kabul ettik ilahi.)
Buyurdu: (Öyle ise, secde edin siz dahi.)
O anda bütün ruhlar, secdeye kapandılar.
Lakin secde etmedi kâfir ve münafıklar.
Secdeye giden ruhlar, kaldırıp başlarını,
Gördüler bir kısmının secde yapmadığını.
Sevinip hamd ettiler, secde ettiklerine.
Şükr için, ikinciye vardılar tekrar yine.
Bunları seyrederken gökte bazı melekler,
Allahü teâlâya, şöyle sual ettiler:
(Ya Rabbi, bu insanlar ne çok kalabalıktır.
Her birine, dünyada, yetecek yer var mıdır?)
Buyurdu ki: (Onların, bir kısmı fani olur.
Ölenlerin yerine, başkaları oturur.)
Melekler hayret edip, dediler ki: (İlahi!
Mâdem ki insanların, bir kısmı olur fani,
Onların yerlerine gelecek bu insanlar,
Ölenleri görünce, burda nasıl kalırlar?)
Hak teâlâ buyurdu: (Ey benim meleklerim!
Ben onlara gaflet ve uzun emel veririm.
Dost ve yakınlarını gömüp kabirlerine,
Gelip yine dalarlar, tûl-i emellerine.)
|