Nuh aleyhisselamın, etmeyip kavmi iman,
İşkence ederlerdi, kendisine her zaman.
Bayılıncaya kadar döverlerdi çok kere.
Sonra hasıra sarıp, atarlardı bir yere.
Toplanıp taşa tutar, ederlerdi hakaret.
O, bunlara sabredip, ederdi yine davet.
Saçarlardı üstüne kumları, yağmur gibi.
Bu kumların içinde, kaybolurdu Nuh Nebi.
Sonra da öldü diye, dönerlerdi geriye.
Çok zaman yaparlardı, bu işi Nuh Nebi’ye.
Hak teâlâ emriyle, Cebrail, gök yüzünden,
Gelir ve çıkarırdı, onu kumun içinden.
Sabah yine giderdi, o inatçı kavmine.
Çağırırdı onları, Allah'ın birliğine.
Derlerdi ki: (Biz seni döveriz de bu kadar,
Yine sen, bu davanda yürürsün aynı karar.
Hakiki bir peygamber olsa idin sen şayet,
Rabbin, bu cefalardan korurdu seni elbet.
Lakin sen resul değil, bir delisin apaçık.
Sana inanmıyoruz, uğraşma bizle artık).
O kavmin arasında, var idi ki bir kişi,
Ona eziyet edip, üzmek idi tek işi.
Bir gün oğlunu alıp, getirdi Nuh Nebi’ye.
Dedi: (Oğlum, her zaman cefa yap bu kişiye.)
O çocuk, babasının alarak asasını,
Vurup kana boyadı, mübareğin başını.
Bütün bunlara rağmen, yine sabrediyordu.
(Ya Rab, affet onları, bilmiyorlar) diyordu.
Onun maruz kaldığı cefalara, melekler,
Çok üzülüp, Allah'a münacât eylediler.
Dediler: (Ya ilahi, Sen ne kadar halimsin.
Şefkat, merhametine, nihayet yoktur senin.
Onlar, bu yer yüzünde rahatça yürüyorlar.
Ve senin gönderdiğin rızıkları yiyorlar.
Buna rağmen putlara yapıyorlar ibadet.
Ve senin resulüne ediyorlar hakaret.
Bununla da kalmayıp, ederler eza, cefa.
Her türlü işkenceyi, görürler ona reva.
Yine sen, bu kullara rızık gönderiyorsun.
Ve azab eylemekte, acele etmiyorsun.)
Velhasıl Nuh peygamber, dokuzyüz elli sene,
Davet etti kavmini, Allah'ın birliğine.
Bir kaç kişi vardı ki, hidayete ilk gelen,
Olmadı bundan gayri, ona iman eyliyen.
Dediler ki: (Biz asla, sana iman etmeyiz.
Zira ecdadımızın dini üzerindeyiz.
Söyle de, gökten azab göndersin Rabbin bize.
Bizi helak eylesin, eğer ki muktedirse.)
Nuh peygamber, Rabbine arz etti ki: (İlahi!
Uğraştım gece gündüz, biliyorsun sen dahi.
Bunca sene, onları davet ettim ben, fakat,
Onlar inanmamakta ettiler yine inat.)
O günden itibaren, kırk sene müddet ile,
Kıtlık olup, hiç yağmur yağmadı damla bile.
Hatta hiç bir kadının, olmadı çocukları.
Üstelik helak oldu davarları, malları.
Nesilleri kesilip, oldular çok perişan.
Bağ ve bahçelerinden, kalmadı eser, nişan.
|