Lût kavmi, her geçen gün, daha da azarlardı.
Ve kötülüklerine, kötülük katarlardı.
Öyle çok daldılar ki, zulüm ile günaha,
Toprak bile tahammül edemez oldu daha.
Ve kendi lisaniyle, niyaz etti nihayet:
(Ya Rabbi, sen bu kavmi, azabınla helak et.)
O zaman Hak teâlâ, emredip Cebrail'e,
Görevlendirdi onu, bu kavmin helakiyle.
O dahi İsrafil’le, Azrail’i alarak,
Gittiler ki, o kavmi etsinler toptan helak.
Hazret-i İbrahim’e, uğradılar ilk önce.
Melek olduklarını, anladı ilk görünce.
Buyurdu: (Ey Allah'ın elçileri, siz acep,
Buraya, ne maksatla geldiniz, nedir sebep?)
Dediler ki: (Bir kavim var ki azgın ve asi,
Onların helakine gönderdi Allah bizi.
Ateşte pişirilmiş taşları yağdırarak,
Onları, teker teker edeceğiz hep helak.
Her taşta, bir kâfirin ismi yazılmıştır ki,
O bir taşla olacak, sahibinin helaki.
Küfürde çok ileri gittiler zira onlar.
Onların günahından, yer bile oldu bizar.)
Halilullah buyurdu: (Onlar, Lût'un kavmidir.
Lakin o, onlar gibi zalimlerden değildir.)
Dediler: (Ya İbrahim, o kavmin hepsini biz,
Kim kâfirdir, kim değil, gayet iyi biliriz.
Kurtuluş vereceğiz, biz Lût ile kavmine.
Lakin azap gelecek, ehlinden zevcesine.)
Üzüldü Halilullah, duyunca bu haberi.
İstedi ki, bu azap gelmeden dönsün geri.
Zira çok merhametli bir zattı Halilullah.
Ümit ediyordu ki, affeder belki Allah.
Melekler dediler ki: (Emretti cenâb-ı Hak.
Azab-ı ilahiyle, olacak hepsi helak.
Zira onlar, günahta gittiler çok ileri.
Bu azap, dua ile çevrilmez artık geri.)
Hazret-i İbrahim'in, yanından çıktı onlar.
Sedum şehrine doğru, hemen yola çıktılar.
Parlak ve güzel yüzlü, genç erkek suretinde,
Vardılar o şehire, tam da akşam vaktinde.
Lût aleyhisselamın, iki kızı vardı ki,
Büyük olan, çeşmeden su dolduruyor idi.
Gelenleri görünce, dedi ki: (Acaba siz,
Niçin bu azgınların diyarına geldiniz?
Sizi barındıracak kimse yok, bir zat hariç.
Ona da, bu hususta müsaade etmezler hiç.
O, misafir ederdi yabancıları, ancak,
Ona, bu alçak kavim, bunu da etti yasak.)
Ve hemen babasını, koşup etti haberdar.
Dedi ki: (Babacığım, üç tane misafir var.)
Lût Nebi, gelip gördü güzel yüzlü gençleri.
Buyurdu ki: (Nereden buldunuz siz bu şehri?
Siz, benim bilmediğim, yabancı gençlersiniz.
Bu günahkâr kavime, acep niçin geldiniz?)
Önce bildirmediler, aslını onlar işin.
Dediler: (Geldik sana, misafir olmak için.)
|