Annesi Hâcer hatun, babası Halilullah.
Cürhüm kabilesine gönderdi onu Allah.
Resulullahın nuru parlıyordu alnında.
Kendinden sonra dahi, parladı evladında.
Hazret-i İbrahim'le Sâre hatun, mecburen,
Hicret etmişler idi o Nemrud'un şerrinden.
Lakin ikisinin de ilerledi yaşları.
O zamana kadar da, olmadı çocukları.
Halilullah, el açıp dua etti: (Ya Rabbi!
Bana sen, salihlerden bir oğul bağışla ki,
Halkı dine davette, yardımcım olsun benim.
Gurbete çıkınca da, olsun yar ve refikim.)
Hazret-i Sâre’nin de böyle idi muradı.
Lakin o ana kadar olmamıştı evladı.
Hâcer nam hizmetçisi vardı ki kendisinin,
Onu azad eyledi bu işe çare için.
Dedi ki: (Ya İbrahim, Hâcer'i eyle nikâh.
Belki ondan, bir çocuk bahşeder sana Allah.)
Evlendi Hâcer ile bu teklif üzerine.
Rabbimiz, İsmail’i lutfetti kendisine.
Ne zaman ki İsmail dünyaya etti teşrif,
Parlamaya başladı alnında nur-u şerif.
İbrahim Halilullah, çok severdi oğlunu.
Yanından, bir an bile ayırmazdı hiç onu.
İntikal eyleyince nur-u şerif Hâcer'e,
Bir kıskançlık duygusu arız oldu Sâre'ye.
O ümit ederdi ki, kendine geçsin o nur.
Olmayınca, üzülüp kalben oldu bîhuzur.
Yine de Halilullah, onu hoş tutuyordu.
Ve hiç incitmemeye gayret sarf ediyordu.
Çoğalınca Sâre'nin kalbindeki bu gayret,
Hazret-i İbrahim’e geldi bir gün nihayet.
Dedi ki: (Al yanına İsmail'le Hâcer'i.
Başka yere götürüp, bırak, hemen dön geri.)
Rabbinden de bir vahiy geldi ki ona yine:
(Sâre'nin isteğini getiriver yerine!)
O da, hemen Hâcer'le, kundaktaki oğlunu,
Alarak çıktı yola, tuttu Mekke yolunu.
O zamanlar Mekke’de, tek insan yaşamazdı.
Ve hatta içmek için, damla su bulunmazdı.
Bu ıssız yere koyup, oğlu ile Hâcer'i,
Hiç bir şey söylemeden, kendisi döndü geri.
Zira Sâre hatunun şöyleydi şartı ona:
(Konuşmadan geri dön, bakma hem de ardına.)
O da, tenbih üzere, hiçbir şey konuşmadan,
Dönünce, Hâcer hatun koşturdu arkasından.
Dedi: (Bu ıssız yerde, kimse yok görüşecek.
Lokma ekmek, damla su yoktur yiyip içecek.
Bu yer, sıcak ve kurak bir çöldür, görüyorsun.
Bizi, yalnız bırakıp nereye gidiyorsun?)
Bunları, tekrar tekrar söylediyse de ona,
O, bir cevap vermeyip, devam etti yoluna.
Hâcer de, son olarak şöyle sual eyledi:
(Sana, böyle etmeni Allah mı emreyledi?)
Yalnız (Evet) deyince cevaben Halilullah,
Dedi ki: (Zayi etmez öyleyse bizi Allah.)
|