İbrahim Halilullah, Hâcerle İsmaili,
Kâbe'nin yakınına bırakıp döndü geri.
Ve Hâcer'in gözünden kayboluncaya kadar,
Gidip, sonra yüzünü Kâbe’ye döndü tekrar.
Ellerini kaldırıp dedi ki: (Ya ilahi!
Sana emanet ettim onları bizatihi.
İnsanların yönünü, yönelt ki bu beldeye,
Ziyarete gelsinler senin beytin Kâbe’ye.)
Hâcer de geri gelip, yerden aldı oğlunu.
Emzirip, şefkat ile bağrına bastı onu.
Bir sepet hurma ile, su vardı bir testide.
Ve lakin biraz sonra tükendi ikisi de.
Hem Hâcer, hem İsmail susadılar bir hayli.
Lakin bir damla sudan mahrumdu bu havali.
Kıvranırken İsmail susuzluk tesiriyle,
Kalbi yandı Hâcer'in annelik şefkatiyle.
Topladı kendisini Rabbine güvenerek.
Ve Safa tepesine baktı ümit ederek.
Hiç görebilir miyim acaba bir kimseyi?
Diye düşünerekten, tırmandı o tepeyi.
Lakin hiç göremedi ne insan, ne bir canlı.
İndi sonra tepeden, tedirgin, heyecanlı.
Zor işle karşılaşan bir insan azmi ile,
Eteğini toplayıp, koşturdu ileriye.
Hızlı adımlar ile geçerek o vadiyi,
Tırmandı bu sefer de Merve adlı tepeyi.
Yine baktı ümitle, dört yanına vadinin.
Gözüne, hiçbir canlı görünmedi ve lakin.
İndi yine Merve’den, çıktı Safa dağına.
Bir kimse var mı diye bakındı etrafına.
Kimseyi görmeyince, inerek o tepeden,
Yeni bir ümit ile Merve’ye çıktı hemen.
Mübarek Hâcer hatun, bir Merve, sonra Safa,
Gidip geldi devamlı, peşpeşe yedi defa.
Yedinci seferinde, Merve üzerindeyken,
Gaibden, kulağına bir sesler geldi birden.
Ve kendi kendisine dedi ki: (Sus ve dinle!)
Dikkatli dinleyince, o sesi duydu yine.
Sesin geldiği yöne bakarak Hâcer hatun,
Dedi: (Ey ses sahibi, bana bir ses duyurdun.
Yardım edebilecek vaziyetteysen şayet,
Hemen imdadımıza yetiş, bize yardım et.)
O böyle söyleyince, tam Zemzem mahallinde,
Hazret-i Cebrail'i gördü insan şeklinde.
Cebrail, (Kimsin?) diye sordu Hâcer hatuna.
(İbrahim'in zevcesi Hâcer'im) dedi ona.
Sordu Cibril: (O sizi, kime etti emanet?)
Dedi: (Hak teâlâya bıraktı bizi elbet.)
Dedi: (Öyle birine emanet eylemiş ki,
O, her şeye kadirdir, yok ortak ve şeriki.)
Ve sonra, kanadıyla toprağa vurdu hemen.
Fışkırmaya başladı zemzem suyu o yerden.
Hâcer baktı, çıkan su dağılıyor etrafa.
Dursun diye, hemence (Dur! dur!) dedi bu defa.
O, (Zem! zem!) demiş idi kendi lisanı ile.
Meşhur oldu böylece bu su zemzem ismiyle.
|