Firavnun rüyasını, Yusuf aleyhisselam,
Şerbetçiden dinleyip, tabirini yaptı tam.
Firavun çok beğendi tabiri öğrenince.
Dedi ki: (Onu bana getiriniz hemence.)
Şerbetçi peki deyip, oradan ayrılarak,
Geldi Yusuf Nebi'ye pek sevinçli olarak.
Firavnun davetini bildirip derhal ona,
Dedi: (Seni hükümdar çağırıyor yanına.)
Lakin o, bu teklife eylemeyip icabet,
Dedi: (Sen, efendinin yanına eyle avdet.
Beni gördüklerinde, o ellerini kesen,
Kadınların halini, sual et kendisinden.
Onların, bana olan o günkü hilesini,
Benim Rabbim elbette bilmektedir hepsini.)
Velhasıl Yusuf Nebi, gelen o şerbetçiye,
Bu şekilde söyledi ve gönderdi geriye.
Zira onun maksadı, çıkmadan o zindandan,
Tamamen kurtulmaktı o iftira ve zandan.
İstedi ki, günahsız ve masum olduğunu,
Mısır hükümdarı da, anlasın bizzat bunu.
Hükümdarın yanına elçi geldi bu sefer.
Ona, Yusuf Nebi’nin sözünü verdi haber.
Firavun, kadınlarla birlikte Zeliha’yı,
Çağırıp, sual etti çok önceki vak'ayı.
Dedi ki: (Ey kadınlar, doğruyu söyleyiniz.
Tahrik ettiğinizde Yusuf'u o zaman siz,
Gördünüz mü onda hiç, size karşı bir meyil?
Veyahut şüphe çeken bir hareket ve fiil?)
Kadınlar, bir ağızdan onu tenzih ettiler.
Ve onun paklığını itiraf eylediler.
Dediler ki: (Biz onun, hiçbir fenalığına,
Asla şahit olmadık hâşâ bir günahına.)
Sonra da, sen ne dersin der gibi, o kadınlar,
Zeliha’ya dönerek, hepsi ona baktılar.
O da, beyan ederek açıkça hakikati,
Dedi ki: (Bu hususta masum idi o kat'i.
Ondan murad almayı, asıl ben istemiştim.
Üstelik, kendisine ben iftira etmiştim.
Bu hususta, en ufak günahı yok Yusuf'ün.
Bu hakikat, şu anda ortaya çıktı bugün.)
Yusuf Nebi, Rabbine dua ederdi ki hep,
Zindandan halas için, yaratsın bazı sebep.
Onun bu duasını kabul edip Yaradan,
Sebepler halk eyledi, halas için oradan.
Firavnun rüyasını doğru tabir etmesi,
Zindanda çok ibadet ve taat eylemesi,
Hükümdarın hoşuna gidiyordu bunlar hep.
Hayranlık duymasına olmuştu birer sebep.
Masum olduğunu da öğrenince Firavun,
Artık Yusuf Nebi'ye oldu hayran ve meftun.
Bu sebeple emredip, derhal adamlarına,
O gün Yusuf Nebi'yi davet etti yanına.
Dedi: (Ona bir mevki, salahiyet vereyim.
O kimseyi, kendime müsteşar edineyim.)
|