Bir gün Sultan Süleyman, boğaz gezintisine,
Çıkmıştı ki, uğradı ortaköy sahiline.
Kayığını sahile yanaştırıp bir müddet,
Yahya Efendi’yi de kayığa etti davet.
O da, bir ahbabiyle, padişah kayığına,
Gelip oturdu hemen, Kanuni’nin yanına.
Ahbabı da, sultanın karşısına oturdu.
Lakin Sultan Süleyman, onu ilk görüyordu.
Hem giderken, devamlı, o karşıda duran zat,
Sultanın parmağına bakıyordu pür dikkat.
Çok kıymetli bir yüzük var idi ki sultanda,
O zat da, o yüzüğe bakıyordu o anda.
Onun böyle bakışı, çekiyordu dikkati.
Yüzüğe baktığını anladı sultan dahi.
Çıkarıp verdi ona ve dedi: (İsterseniz,
Şöyle daha yakından bakıp inceleyiniz.)
Sultandan o yüzüğü alan o kimse ise,
Evirip çevirerek, atıverdi denize.
Yahya Efendi hariç, kayıkta bulunanlar,
Onun bu yaptığına hep hayrette kaldılar.
Hadise üzerinden geçince yarım saat,
İnmek istediğini söyledi birden o zat.
Padişahın kayığı yanaşınca sahile,
O, eğilip denizden su aldı avcu ile.
Ve onu, padişaha uzanıp sunduğunda,
Gördüler ki, o yüzük duruyor avucunda.
Yahya Efendi hariç, yine kayıktakiler,
Buna dahi şaşırıp, çok hayret eylediler.
Kanuni, o yüzüğü eline aldı, fakat,
Gözlerinin önünden kayboldu birden o zat.
Sultan yine şaşırıp hem Yahya Efendi'ye,
Sual etti: (Ağabey, neler oluyor?) diye.
Yahya Efendi ise, dedi ki: (Sultanımız!
O, Hızır’dı ve lakin sizler tanımadınız.)
Şemseddin-i Attar da, hazret-i Hızır ile,
İlgili bir kıssayı nakleder bize şöyle:
Celaleddin-i Rumi, bir gün vaaz ediyordu.
Cemaat da oturmuş, zevk ile dinliyordu.
Hazret-i Musa ile Hızır hikayesini,
Dinlerken, kesmişlerdi hepsi nefeslerini.
Zira anlatırdı ki öyle fasih dil ile,
Dinliyordu cemaat, onu can kulağıyle.
Yanımda biri vardı, o dahi dinliyordu.
Baktım, kendi kendine bir şey söyleniyordu.
Kulak verip dinledim, şöyle diyor idi ki:
(Nasıl da anlatıyor, yanımızdaymış gibi.)
Düşündüm ki, o madem, söylüyor böyle kelam,
Öyleyse bu olmalı, Hızır aleyhisselam.
Yanına sokularak, dedim ki: (Bildim, evet.
Sen, hazret-i Hızır’sın, lütfen bana ihsan et.)
Buyurdu ki: (Burada işte var ya Mevlana.
Sen ona rica et ki, ihsan etsin o sana.)
Sonra kayboluverdi ortadan birden bire.
Ben bunu Mevlana’ya gittim haber vermeye.
Ben söze başlamadan, buyurdu ki o ilkin:
(Hızır’ın söylediği doğrudur ey Şemseddin.)
|