Bir gün Abdülmuttalip, rüya gördü bir gece.
Bir kimse gelip onu, ikaz etti şöylece:
(Kalk ey Abdülmuttalip, kaz zemzem kuyusunu!)
Aynı kişi, üç gece tekrar etti hep bunu.
Dördüncü gece dahi söyleyince bunu hem,
Ona, Abdülmuttalip sordu ki: (Nedir zemzem?)
Dedi: (O, bir sudur ki, bahşetti Hak teâlâ.
Dibine erişilmez, eksilmez suyu asla.
Dünyanın dört ucundan, hacılar gelse şayet,
O, binlerce hacıya yine eder kifayet.
Susuzları kandırır, aç olanı doyurur.
Hatta hasta olanlar içseler, şifa olur.)
Sordu Abdülmuttalip: (Nerdedir o su şu an?)
O kimse tarif edip, gaib oldu ortadan.
Uykusundan uyanıp, o gün sabah olunca,
O yere gitti hemen, oğlu ile doğruca.
Tarif edilen yeri kazmaya başladılar.
Biraz sonra, kuyunun ağzı oldu aşikâr.
Kureyşliler onları ediyorlardı takip.
O zaman dediler ki: (Bak ey Abdülmuttalip!
Babamız İsmail’in kuyusu bu Vallahi.
Ortak eylemelisin bu işe bizi dahi.)
Lakin Abdülmuttalip, derhal karşı çıkarak,
Dedi ki: (Bunu bana bahşetti cenâb-ı Hak.)
O zaman Kureyşliler, Onu tehdit ettiler.
(Sen başa çıkamazsın bizim ile) dediler.
(Tek oğlundan başkaca, bir kimsen yoktur senin.
Bize karşı çıkmaya, kâfi gelmez kuvvetin.)
O an Abdülmuttalip, içi çok burkularak,
Şöyle dua eyledi Rabbine yalvararak:
(Ya Rab, bana on oğul edersen eğer ihsan,
Onların birisini, ederim sana kurban.)
Ve sonra düşündü ki: Yalnızım oğlum ile.
Anlaşmaya gideyim ben bu Kureyşlilerle.
Kazmayı bırakarak, dedi: (Ey Kureyş halkı!
Hakeme gidelim ki, bu işte kimdir haklı?)
Onlar dahi bu hakem fikrinde anlaştılar.
Şam’da bir kâhin vardı, hemen yola çıktılar.
Kervan sıcak çöllerde giderken yolda fakat,
Susuzluktan kimsede kalmadı güç ve takat.
Öyle bunaldılar ki susuzluktan cümlesi,
Artık bir damla suya, can atar oldu hepsi.
Lakin çöl ortasında, imkansızdı su bulmak.
Hayattan ümidini kesmiş idi cümle halk.
Lakin Abdülmuttalip, etrafta su ararken,
Devesinin ayağı bir taşa değdi birden.
Taş yerinden oynayıp, su çıktı birden bire.
Yolcular çok sevinip, koşuştular o yere.
Kana kana su içip, buldular yeni hayat.
Ona karşı, çok mahcup oldular hepsi fakat.
Dediler: (Bizim sana, sözümüz yoktur artık.
Elbette o kuyuyu, senin kazman muvafık.
Bu hususta, hepimiz sana hak veriyoruz.
Kâhine gitmeye de lüzum yok, dönüyoruz.)
O gün Abdülmuttalip, o Nur’un hürmetine,
Erdi zemzem suyunu çıkarma şerefine.
|