Onlar vasıl olunca Mekke’ye gecikerek,
Elde edemediler zenginlerden bir bebek.
Hiç istemiyorlardı boş dönmeyi de fakat.
Dediler: (Fakir olsun, alalım bir tek evlat).
Halime hatun der ki: Gönül kırıklığıyle,
Dolaşırken bir çocuk bulmak ümidi ile,
Gördüm bir kimseyi ki, nur yüzlü ve ihtiyar.
Ve baktım, üzerinde bir heybet, azamet var.
Derdi ki: (Emzirecek bir evlat alamayan,
Bir hatun kalmış mıdır acaba aranızdan?)
Yanımda olanlara sordum ki: (Bu zat kimdir?)
Bana söylediler ki: (O, Abdülmuttaliptir.
En ulu kişisidir Mekke ahalisinin.
Reisidir hem dahi Kureyş kabilesinin.)
Vardım tazim ederek, o ihtiyar kişiye.
Sordu bana: (Sen kimsin ve adın nedir?) diye.
Dedim: (Beni Sa’dden ve Halime’dir adım.
Maalesef emzirecek bir evlat alamadım.)
Dedi ki: (Ey Halime, bende var ki bir evlat,
İsmi Muhammed olup, babası yoktur fakat.
Bir bir teklif eyledim Onu senden gayriye.
Almadı hiçbirisi yetim bir bebek diye.
Eğer kabul edersen bu çocuğu sen fakat,
Bulursun Onun ile, çok büyük bir menfaat.)
O zaman çok sevinip, şükreyledim halime.
Dedim ki: (Danışayım bir gidip helalime.)
Zevcim dahi dedi ki: (Çabuk git, hiç durmadan.
Kabul et o çocuğu, başka biri almadan.)
Yanımda, kardeşimin oğlu vardı, dedi ki:
(Hiç acele etmeyin, yetimi kim alır ki?
Hep zengin çocukları aldı ve gitti çoğu.
Siz ise alırsınız, bir babasız çocuğu.)
Lakin ben aldırmadım onun bu boş lafına.
Hemen şöyle düşündüm o sözün hilafına:
(Babası yok ise de, işte var ya dedesi.
İnşallah doğru çıkar, o rüya neticesi.)
Koşup vardım yanına, yollarda seğirterek.
Dedim ki: (Kabul ettim, nerededir o bebek?)
Mesrur olup dedi ki: (Ey Halime, ne iyi.
Demek ki kabul ettin oğlumu emzirmeyi.)
(Evet, memnuniyetle) deyince kendisine,
Sevinçten vardı hemen, bir şükür secdesine.
Ve (Ya Rab, Halimeyle, evladım Muhammed’i,
Bereketli kıl!) diye, bize dua eyledi.
İletti sonra beni, annesinin yanına.
İsmimi söyleyerek, tanıttı beni ona.
İlk defa gördüğümde ben Amine Hatun’u,
Ay gibi, etrafına nur saçar buldum onu.
Dedi: (Ehlen ve sehlen, nasılsın ey Halime?)
Dedim: (Elhamdülillah, hamd olsun bu halime.)
Sonra da (Gel!) diyerek, gösterdi bir odayı.
Gördüm nurlar içinde Hatem-ül enbiya’yı.
Sevinç ve muhabbetle yanına vardığımda,
Mışıl mışıl uyurdu, sarılı kundağında.
|