Mekke’deki müşrikler, Resulden çok mucize,
Görseler de, imana gelmiyordu hiç kimse.
Hatta Müslümanlara eza ve işkenceler,
Yaparlardı ki, buna üzüldü Hayr-ül beşer.
Bir gün düşündüler ki: (Bir gideyim Taif’e.
Belki kabul ederler İslam’ı o taife.)
Ve Zeyd bin Harise’yi yanlarına aldılar.
Mekke yakınındaki o diyara vardılar.
Orada Abd-i Yalil, Habib ve Mes’ud diye,
Oranın eşrafından rastladı üç kimseye.
Onlarla konuşarak İslam’a etti davet.
Lakin onlar, Resule ettiler çok hakaret.
Dediler -hâşâ- (Allah, Peygamber gönderecek,
Senden başka birini bulamadı mı acep?
Senin bu söylediğin şeyleri, kendi kavmin,
Kabul etmediler de, şimdi bize mi geldin?
Buraya gelmek için, izin aldın mı bizden?
Çabuk terk et burayı, git bizim ülkemizden!)
Peygamber efendimiz, bir cevap vermeyerek,
Onların yanlarından ayrıldı üzülerek.
Gitti mahzun bir halde Sakif kabilesine.
Ve anlattı İslam’ı o yer ahalisine.
Bir ay, o insanları İslam’a etti davet.
Ve lakin tek bir kişi eylemedi icabet.
Hem istihza ettiler, hatta yuhaladılar.
Gençleri toplayarak, Onu taşa tuttular.
Hazret-i Zeyd, Resule siper etti kendini.
Korudu o taşlardan Allah’ın Habibini.
Resulün etrafında pervane dönüyordu.
Ona zarar gelmesin diye çırpınıyordu.
Taşlar, hazret-i Zeyd’in başına, ayağına,
Geliyordu, lakin o, aldırmıyordu buna.
O, hep Resulullahı yalnız düşünüyordu.
(Canım, Onun uğruna feda olsun!) diyordu.
Vücuduna, peş peşe gelen taşlardan sebep,
Zeyd’in bütün bedeni, kan içinde kaldı hep.
O zalimlere karşı, avazı çıktığınca,
Bağırıyor idi ki bu arada ayrıca:
(Yapmayın, taş atmayın, Resulullahtır bu zat!
Sizi, İslam dinine davete geldi bizzat.
Parça parça edin de siz beni ey insanlar!
Lakin Resulullaha vermeyin asla zarar.)
Buna rağmen o taşlar, aşarak Zeyd’i dahi,
Resulün vücuduna erişirdi nihai.
Mübarek ayakları kan içinde kalarak,
Ayrıldılar oradan gayet mahzun olarak.
İleride bir bağda, oturup dinlendiler.
Sonra yaralarını, kanlarını sildiler.
Ve Resul, namaz kıldı orada iki rekat.
El kaldırıp, Rabbine eyledi münacaat.
O bağ, Utbe ve Şeybe adlı iki kardeşin,
Olup, vakıf idiler içyüzüne bu işin.
Yani Resulullahın başına gelenleri,
Görmüştü ikisi de, hem de başından beri.
|