Hazret-i Safiyye’nin gözünde, Efendimiz,
Bir morartı görerek, sordu ki: (Nedir bu iz?)
Dedi: (Ya Resulallah, rüyada gördüm ki ben:
Dolunay yere inip, koynuma girdi gökten.
Rüyanın tesirinde kalıp çok duygulandım.
Ve kocam Kinane’ye, bu rüyamı anlattım.
O bunu dinleyince, begayet sinirlenip,
Bana şöyle bağırdı zatınızı kastedip:
Üzerimize gelen o Arap melikinin,
Hanımı olmak mıdır yoksa senin niyetin?
Ve gözüme bir tokat vurdu ki o hırs ile,
Gördüğünüz bu morluk, ondan geldi husule.)
Hayber fethedilince, ordaki yahudiler,
Resulün huzuruna gelip şöyle dediler:
(Biz çekip gideceğiz Hayber’den şimdi hemen.
Fakat iyi anlardık biz ziraat işinden.
İstersen kiraya ver, toprağı işleyelim.
Mahsulün yarısını, sana teslim edelim.)
Hakikaten Eshabın hiç ziraat yapacak,
Yok idi zamanları, bu işle uğraşacak.
Onlar, din-i İslamı dünyaya yaymak için,
Çalışıyorlardı hep, durup dinlenmeksizin.
Bu yüzden Resulullah, bunu uygun buldular.
Bu teklife, bir şartla müsaade buyurdular.
Şöyle bir şart koydu ki onlara Efendimiz:
(Biz ne zaman istersek, çıkıp gideceksiniz.)
Yahudiler, bu şartı kabul edip böylece,
Toprağı işlemeye başladılar hemence.
Velhasıl Resulullah ve şanlı sahabiler,
Zafer ve ganimetle, Medine’ye geldiler.
Bu arada, vaktiyle Habeş’e hicret eden,
Eshabın geldiğini, o Server gördü hemen.
Cafer bin Ebi Talip ve yanındakileri,
Görüp şöyle buyurdu, Allah’ın Peygamberi:
(Hayber’in fethine mi, Cafer geldi diye mi,
Bunların hangisine sevineyim bilmem ki?
Sizin bu hicretiniz, iki defadır ama,
Hem Habeşe gittiniz, hem de benim yanıma.)
Hayber ganimetinden, hem harbedenler aldı.
Hem Biat-ı rıdvan’da olanlara ayrıldı.
Habeşistan’dan gelen muhacirlere de hem,
Hayber ganimetinden, pay verdi Fahr-i âlem.
Hayber’in fethi ile, yahudiler topyekün,
Girmiş oluyorlardı, emrine o Resulün.
Fethi gayet zor olan Hayber’in fethi ile,
İslam düşmanları hep, sindiler tamamiyle.
Çevredeki kavim ve devletler de, bu yüzden,
Korkmaya başladılar, müminlerin gücünden.
|