Olmuştu ki hicretin onbirinci senesi,
Ve Safer yirmialtı, günlerden Cumartesi.
Buyurdu Resulullah, cümle sahabilere:
(Bir ordu hazırlansın, çıkmak için sefere.)
Hazret-i Üsame’yi çağırıp huzuruna,
Kumandan tayin etti, Sahabe ordusuna.
Buyurdu: (Ey Üsame, çık Allah’ın ismiyle.
Yürü İslam dinini yüceltmek gayesiyle.
Şam’a ve Filistin’e, oradan Darum’a git.
Baban, o topraklarda olmuştu zira şehid.
Allah’ın izni ile git de o topraklara.
Çiğnet o zalimleri develere, atlara.
Sonra Übnalılara çıkıp gidin oradan.
Saldırın şimşek gibi, haberleri olmadan.
Varacağın yerlere öyle hızlı ve seri,
Git ki, geleceğinden olmasın haberleri.)
Sonra kendi eliyle sancağı bağladı ve,
Hazret-i Üsame’ye verip çıktı minbere.
Buyurdu: (Üsame’nin babası olan Zeyd’i,
Hepiniz bilirsiniz, çok iyi bir kimseydi.
Nasıl kumandanlığa, o çok layık idiyse,
Yine benim katımda, o nasıl sevgiliyse,
Oğlu Üsame dahi emirliğe layıktır.
Onun dahi katımda, büyük değeri vardır.)
Üsame, ordusuyla vardı Cürf menziline.
Eshabın büyükleri tâbiydi kendisine.
Hazret-i Ebu Bekir, hazret-i Ömer, Osman,
Hazret-i Üsame’nin emrindeydi o zaman.
Üsame hazretleri çıkmak için sefere,
Geldi Resulullaha veda etmek üzere.
Vedalaşıp, ordunun başına geçti hemen.
Gazaya çıkmak için harekete geçerken,
Annesi tarafından, kendisine bir haber,
Geldi ki: (Şu sırada, hastalandı Peygamber.)
Safer yirmisekizi takvimler gösterirken,
Sıtmaya yakalandı Resulullah aniden.
Bu haberi alınca Üsame hazretleri,
Ziyaret etti tekrar, evinde o Serveri.
Abdullah ibni Mes’ud anlatır ki: O günde,
Bazımız toplanmıştık o Serverin önünde.
Bize bakıp, o kadar ağladı ki hüznünden,
Akardı gözyaşları, hep mübarek yüzünden.
Sonra buyurdular ki: (Merhaba ey Eshabım!
Sizi, her sıkıntıdan hıfz eylesin Allah’ım.
Rızkınıza bereket ve hayır versin size.
Hepimiz bir gün elbet döneriz Rabbimize.)
Dedik: (Ya Resulallah, ne için hazretiniz,
Eceliniz yaklaşmış gibi söz edersiniz?)
Buyurdu: (Veda vakti yaklaştı bu dünyaya.
Artık yakın olurum Allahü teâlâya.)
|