Çok az kalmış idi ki Resulün vefatına,
Bir ara melek-ül mevt geldi Resul katına.
Rabbimiz, Azrail’e buyurdu ki o vakit:
(En güzel bir suretle, bu gün Habibime git.
Eğer izin verirse, ruhunu yumuşak al.
Ama izin vermezse, geri dön yine derhal.)
O da girip çok güzel bir insan suretine,
Geldi Resulullahın hanesinin önüne.
Dışardan seslenerek içeri girmek için,
Ehl-i beyt-i Resulden istedi şöyle izin:
(Esselamü aleyküm ey hane sakinleri!
İzin verir misiniz, ben gireyim içeri?)
Fatıma, bu ses ile çıkıp baktı bu sefer.
Gördü ki biri gelmiş, içeri girmek ister.
Dedi ki: (Resulullah, hali ile meşguldür.
İçeri girmenize maalesef izin yoktur.)
İzin istediyse de melek-ül mevt tekrardan,
Aldı aynı cevabı hazret-i Fatıma’dan.
Bu sefer yüksek sesle ve heybetli olarak,
Dedi: (Müsaadenizle girmem lazım muhakkak.)
Allah’ın Sevgilisi uyandı bu seslerden.
Sordu ki: (Ya Fatıma, kimdir öyle seslenen?)
Arz etti ki: (Bir kimse, gelmiş sizi görmeye.
Bizden izin istiyor içeriye girmeye.
Özür beyan eyledim, gitmiyor lakin geri.
Ve diyor ki, mutlaka girmem lazım içeri.)
Buyurdu: (Ya Fatıma, kimdir o bilir misin?
O, lezzetleri yıkan melektir, söyle girsin.
O, çocukları yetim, kadınları dul eder.
Onunla evler harab, mamur olur kabirler.)
Fatıma hazretleri, bunları babasından,
Duyunca, fevkalade kederlendi o zaman.
Bu büyük ızdırapla başladı ağlamaya.
Eğildi babasının mübarek kulağına.
Ve sual eyledi ki: (Ey canım babacığım!
Seni, mahşer yerinde, nerede bulacağım?)
Buyurdu ki: (Kevser’in başında beni ara.
Orada su veririm gelen Müslümanlara.)
Fatıma hazretleri, sordu yine: (Ey babam!
Nerede arıyayım orada bulamazsam?)
Buyurdu ki: (Mizan’ın yanına gideceğim.
Orada, ümmetime şefaat edeceğim.)
Sordu ki: (Orada da bulamazsam eğer ki,
Seni, hangi mahalde bulurum o gün peki?)
Buyurdu ki: (Sırat’ın kenarında olurum.
Ümmetim geçtiğinde, yardımda bulunurum.)
Sordu yine: (Ey babam, olmazsan orada da,
Nerede arıyayım hazretini orada?)
Buyurdu: (Cehennemin yanında ara beni.
O ateşe düşmekten, korurum ümmetimi.)
|