Enes bin Malik der ki: (Allah'ın Sevgilisi,
Gayet edebli idi ve gayet mütevazi.
Herhangi Müslümanla müsafeha edince,
Ayırmazdı elini, o kimse çekmeyince.
Yine çevirmedikçe yüzünü o Müslüman,
O, mübarek yüzünü çevirmez idi ondan.
Bir kimsenin yanında otursa idi yine,
Otururdu ekseri, iki diz üzerine.
Yani o Müslümana saygılı olmak için,
Dikmezdi bacağını yanında o kişinin.)
Yine o nakleder ki: (O Resul-i kibriya,
Hasta ziyaretine giderdi ekseriya.
Cenaze arkasında, sessizce yürüyordu.
Ve çağrılan yerlere, lütfedip gidiyordu.
Sabah namazlarını, kıldırıp Fahr-i cihan,
Mescitten dışarıya çıksa idi ne zaman,
Medine çocukları, gelerek birer birer,
Su dolu kaplarını önüne getirirler,
Kendisine istirham ederlerdi ki sonra,
Mübarek parmağını daldırsın o sulara.
Kış ve soğuk olsa da, kırmazdı hiç birini.
Yerine getirirdi işbu isteklerini.
Küçük bir kız çocuğu, o Resulün elinden,
Tutup da, bir iş için götürseydi evinden,
Hemen gidip, birlikte görürdü o işini.
Küçük çocuk da olsa, çözerdi müşkilini.)
Yine Enes bin Malik anlatıyor ki: (Bir gün,
Birlikte gidiyordum yanında o Resulün.
Peygamber-i zişânın üzerinde o zaman,
Bir paltosu var idi, hem Yemen kumaşından.
Arkasından bir köylü, gelerek bir hiddetle,
Mübarek yakasından tutup çekti kuvvetle.
Paltosunun yakası, çiziverdi boynunu.
Yine de kızmadı ve azarlamadı onu.
Geriye döndüğünde, köylü, zekat malından,
Bir şey talep eyledi Habib-i kibriyadan.
Köylünün bu haline gülüverdi sadece.
Bir şey verilmesini emir verdi hemence.
Nitekim bir dişini kırdılar da Uhud’da,
Yine de bulunmadı onlara bedduada.
Buyurdu ki: (Ya Rabbi, bilmiyorlar gerçekten.
Bilseler yapmazlardı, af eyle onları sen.)
Onun bu merhameti, değildi sırf insana.
Acır, şefkat ederdi O her canlı olana.
Hayvanlara, eliyle tutarak su kabını,
Bekliyordu bir müddet içip de kanmasını.
Mesela çok koşup da, terlerse bindiği at,
Yüzünü, eli ile silerdi onun bizzat.
|