Abdullah ibni Ömer şöyle anlatır ki: (Biz,
O Serverle bir yere gidiyorduk ikimiz.
Yolda bir köylü ile karşılaştık bu defa.
Ona sual etti ki: (Ey köylü ne tarafa?)
(Evime gidiyorum) deyince, sordu hemen:
(Hayırlı bir iş yapmak ister misin peki sen?)
Köylü, merak içinde sordu ki: (O iş nedir?)
Buyurdu: (Allah'a ve bana iman etmendir.
Yani Allah'tan başka ilah olmadığına,
Muhammed’in de Onun Resulü olduğuna,
Şehadet getirip de, eğer iman edersen,
En hayırlı bir işi işlemiş olursun sen.)
Köylü sual etti ki: (Şahidin var mı buna?)
Buyurdu: (Elbette var, yeter ki inan bana.
Mesela şu ilerde gördüğün ağaç dahi,
Buna şehadet edip, inanır bizatihi.)
Velhasıl Resulullah buyurup böyle ona,
O ağaca seslenip, çağırdı huzuruna.
Ağaç, derhal bir sağa, bir sola eğilerek,
Çıkıp geldi Resulün yanına yürüyerek.
Kelime-i şehadet getirip sonra yine,
Geri dönüp, tekrardan giriverdi yerine.
Köylü şahit olunca bu hale bizatihi,
Şehadeti söyleyip iman etti o dahi.)
Ve yine İbni Fürek nakleder ki şöylece:
(O server, karanlıkta yürüyordu bir gece.
O zaman Taif'te ve harpte bulunuyorduk.
Cümle Eshab-ı kiram uykusuz ve yorgunduk.
Peygamber-i zişân da, yorgunluktan bir nice,
Mübarek gözlerini zor açardı o gece.
İşte böyle uykusuz vaziyette giderken,
Karanlıkta, önüne bir ağaç çıktı birden.
Tam çarpacak idi ki, o ağaç birdenbire,
Yukardan aşağıya ayrıldı tam ikiye.
Onların arasından geçip gitti o Server.
O ağaç, o haliyle kaldı uzun seneler.)
Enes bin Malik dahi nakleder ki: (O Server,
Bir avuç çakıl taşı aldı yerden bir sefer.
O mübarek avcuna girer girmez o taşlar,
Kendi lisanlarıyla bir zikre başladılar.
Sonra döktü hazret-i Ebu Bekrin eline.
Onun elinde dahi zikretti onlar yine.
Sonra başka Eshabın ellerine verdiler.
Fakat başkalarında artık zikretmediler.)
Hazret-i Abbas dahi, diyor ki: (Fahr-i cihan,
Bana ve evladıma dua etse ne zaman,
Kapı eşikleriyle duvarlardan, ekseri,
İşitirdik hepimiz, (Âmin! Âmin!) sesleri.)
|