Ebül Abbas-el Basir hazretleri “rahmetullahi aleyh” dünyaya geldiğinde, annesi, kucağına aldı onu.
Ve emzirip, ihtimamla büyüttü.
Yedi yaşına gelince, Kur’an-ı kerimi öğretti.
Daha da büyüyünce, dini bilgilerin hepsini öğrendi.
İnsanlardan uzak durur, dünyaya rağbet etmez, sade hayat yaşardı.
Babası, o beldenin sultanıydı.
Ama o, hiç sultan çocuğu gibi yaşamazdı.
İnsanlar kendisine;
- Babanız padişahtır. Sizse fakirane bir hayat yaşıyorsunuz, derlerdi.
Cevaben;
- Evet öyledir. Ama biz dünyaya değil, ahirete ehemmiyet veririz, derdi.
Sohbetlerinde;
- Bu dünya nimetleri, sahte ve vefasızdır. Bugün senin ise, yarın başkasınındır, derdi.
Bazen de;
- Ahirette ele geçecek nimetler hem hakiki nimettir, hem de elden çıkmaz. Ebediyyen devam eder, buyururdu.
İyi niyete sevap var
Bu zat, bir gün sevdiklerine;
- Bazen kalbden iyi bir niyet geçer. Fakat o işi yapmaya imkân bulunmaz, öyle değil mi? diye sordu.
- Evet efendim, dediler.
- Ama o kişi, bu niyetinin sevabını kazanır, buyurdu.
Dinleyenler hayret etti:
- O işi yapmadan mı efendim?
- Evet, dahası da var.
- Dahası ne hocam?
- O hayırlı işi yapsaydı, belki bundan daha çok sevap kazanamazdı o kimse. Çünkü o işi yapsaydı, belki gurur kibir gelebilirdi kalbine. Riya bulaşabilirdi o işine. Ama niyette riya olmaz.
- Olmaz mı efendim, neden?
- Çünkü kulun kalbindeki niyeti Allah’tan başka kimse bilmez de ondan.
|