Selahaddin Eyyubi “rahmetullahi aleyh”, bir ömrü müddetince İslam’a hizmet için gayret sarfetmiş bir büyük zattır.
Nihayet ölüm hastalığına yakalandı.
Vefat edeceğini anlayınca, özel sandığından kefenini getirtti.
Onu mızrağının ucuna güzelce bağlattı.
Ve bir tellala verip emretti:
- Bu kefenimi, ben ölmeden şehirde sokak sokak gezdir ve Ey ahali!
Sultan Selahaddin’in sonu budur işte. Bu kadar şan ve şöhret, mal ve servet kazanmışken, dünyadan, sadece bu kefenle gidiyor diye bağır.
Tellal;
- Baş üstüne sultanım, dedi.
Ve aynen yaptı bu dediğini.
Onun yaptırdığı bu mânâlı hareket, dünya mağrurlarına, ders ve ibret oldu.
Son nefesinde bile âlimlerle sohbet etti.
Kur’an-ı kerim tilavetini dinledi.
Ve en son Allah deyip ayrıldı bu fani dünyadan.
Çok mütevazı idi
Selahaddin Eyyubi “rahmetullahi aleyh”, vezirleriyle samimi konuşurdu.
Bir arkadaş gibi.
Herkese de yumuşak davrandığı için insanlar çekinmeden yanına gelir, isteklerini söylerlerdi.
Hatta öyle rahat olurlardı ki, sultanla beraber olduğunun farkına bile varamazlardı.
Bir arkadaşıyla oturur gibi otururlardı Onun yanında.
Çünkü O, kusurları görmezlikten gelir, kimseye kızmaz, herkesi hoş tutardı.
Asık suratlı durmazdı.
Tebessüm ederdi daima.
Ve her kim ne istese, boş çevirmezdi asla.
Müslüman olsun,
Kâfir olsun,
Onu sevmeyen yoktu o yerde.
Bunun için O ölünce, üzülmeyen kalmadı o memlekette.
|