Bir gün hazret-i Ömer, halife iken, yine,
Yeni, temiz elbise giyinip üzerine,
Cuma namazı için, camiye gidiyordu.
Lakin yolda giderken, üzücü bir şey oldu.
Şöyle ki, üzerine, bir damın oluğundan,
Kanlı su döküldü ve üzüldü gayet bundan.
Sonra, başkasına da zarar verir diyerek,
Kaldırttı o oluğu, derhal emir vererek.
Lakin o ev, hazret-i Abbas’ın idi bizzat.
Kendi de, dam üstünde bulunurdu o saat.
Yıkayıp, yaralanmış bir kedi yavrusunu,
Dökmüştü o oluğa, onun kanlı suyunu.
Halife, üzerini değiştirerek yine,
Geldi Resulullahın amcasının evine.
O yağmur oluğunu, kaldırtmış olduğundan,
Sebebini söyleyip, özür diledi ondan.
Lakin hazret-i Abbas, arz etti ki: (Ya Ömer!
Onu, bizzat oraya, koymuş idi Peygamber.)
O böyle söyleyince, Halife üzüldü pek,
Başladı ağlamaya, (Ben ne yaptım!) diyerek.
Bu pişmanlık içinde, rica etti: (Ya Abbas!
Öyle ise gel şimdi, sen benim sırtıma bas.
O yağmur oluğunu, eskisi gibi yine,
Elin ile yerleştir, tekrar eski yerine.)
O dahi (Peki!) deyip, hiç vakit geçirmeden,
O oluğu, yerine yerleştirdiler hemen.
Biri dahi Resulden, nasihat isteyince,
Ona buyurdular ki: (Sinirlenme hemence.
En iyiniz, geç kızıp ve çabuk barışandır.
En kötünüz, tez kızıp, çabuk barışmayandır.
Bir kimse, Allah için yenerse gazabını,
Kaldırır Allah dahi, o kuldan azabını.)
Eğer bir Müslümanda, var ise şu üç haslet,
Hak teâlâ o kula, acır, eder merhamet.
Biri, nimete şükür, biri de, affetmektir.
Üçüncüsü, kızınca, öfkesini yenmektir.
Bir kimse kızdığında, davranırsa yumuşak,
Kalbini, iman ile doldurur cenâb-ı Hak.
Bir kul da, kızdığında, gizlerse gadabını,
Allah da gizler onun, mahşerde günahını.
Bir gün hazret-i Ömer, Resulün huzuruna,
Varıp, rica etti ki: (Bir amel söyle bana.
Öyle ki, kolay olsun işlemek o ameli.
Hem de bana mahşerde, olsun çok faideli.)
Buyurdu: (Örtücü ol aybını insanların.
Şeref ve namusunu, koru Müslümanların.
Eğer böyle edersen, mahşerde de muhakkak,
Senin kusurlarını, affeder cenâb-ı Hak.)
|