Abdullah-ı Haddadi, büyük âlim ve veli.
Nasihati, herkese olurdu faideli.
Sohbetiyle, çok gencin kalbini etti tenvir.
Sözleri, dinleyene ederdi hemen tesir.
(Bu dünya nedir?) diye, sordular bir gün ondan.
(Burada olan her şey, sayılır mı dünyadan?)
Buyurdu ki: (Bu dünya, tarladır ahirete.
Faydalı tohum eken, kavuşur çok nimete.
Kadın, çocuk, mal, mevki ve makam düşüncesi,
Allah için olmazsa, dünya olur cümlesi.
Allah rızası için kullanılırsa bunlar,
Dünya değil, bilakis, ahiretten olurlar.
(Dünya) ile (ahiret), zıttır birbirlerine.
Birinden uzaklaşan, yaklaşır diğerine.
Bir iş, dine muvafık yapılır ise şayet,
Dünya ve ahirette, olur büyük saadet.
Kul, Rabbinin emrine, Resulün sünnetine,
Uymaz, düşkün olursa şehvet ve lezzetine,
Şu yolcuya benzer ki, kafileden ayrılır.
Hayvanının süsü ve palanıyla uğraşır.
Yol arkadaşlarına, uydurmayınca ayak,
Helak olur sonunda, çölde yalnız kalarak.
Bunun gibi bir insan, unutup Sahibini,
Bilmezse yaratılış hikmet ve gayesini,
Tâbi olur tamamen, heva ve hevesine.
Dalıp gider dünyanın, türlü meşgalesine.
Ölüme, hazırlıksız yakalanır nihayet.
Böyle olan kimseyi, bekler büyük felaket.
İnsan, düşkün olursa alçak dünya malına,
Mani olur bu hali, ölüm hazırlığına.
Çünkü kalbi, dünyayı düşünür gece ve gün.
Bedeni, dünya ile meşgul olur büsbütün.
Unutur Yaradanın emir ve yasağını.
Bulamaz meşgaleden, ibadet fırsatını.
Bir kimse, rızık için işinde çalışırken,
Feragat eder ise, günlük ibadetinden,
Gözetmezse Rabbinin emir ve yasağını,
Mesela kılmaz ise beş vakit namazını,
Dünyaya düşkün olmuş sayılır ki o insan,
Çok zengin olsa bile, sonunda olur hüsran.
Ey kişi, öyle çetin günler var ki önünde,
Analar, evladından kaçacaktır o günde.
Hazırlık yapmak varken, o gün için durmadan,
Ne ahmaktır dünyaya düşkün olup aldanan.
Yarın bu hakikatler olunca aşikâre,
Pişman olur, velakin faydası yok, ne çare.
Aklı olan bir kişi, fırsat bilir bu anı.
Yarın yüzü akıyla, kazanır imtihanı.
Ahmak olan kimse de, tâbi olur nefsine.
Atılır hor ve zelil, Cehennem ateşine.)
|