İmam-ı Gazali ki, büyük alim bir zattır.
Kitabının birinde şöyle buyurmaktadır:
Hazret-i Aişe’den radıyallahü anha,
Nakledilir: Evimde idim ki tek ve tenha,
O anda Resulullah, geldi yanıbaşıma.
Sonra, koyup uyudu başını kucağıma.
Sakal-ı şerifinde, saydım tam dokuz adet,
Beyazlanmış kıl vardı, mahzun oldum begayet.
Düşündüm ki: (Dünyadan giderse benden önce,
Peygambersiz kalacak ümmeti o gidince.)
Ağlayıp, gözlerimden boşandı yaşlar o gün.
Düştü bir damlası da nur yüzüne Resulün.
O zaman Resulullah uyanarak uykudan,
Buyurdu: (Ya Aişe, nedir seni ağlatan?)
Arz ettim düşüncemi, buyurdu: (Ya Aişe!
Hangi hal şiddetlidir ölü olan kişiye?)
Dedim ki: (Hanesinden götürüldüğü hali,
Çok üzüntülü olup, ağlar bütün iyali.)
Buyurdu: (Ya Aişe, doğrudur söylediğin.
Bundan daha şiddetli ne vardır meyyit için?)
Sükut edip, edeple arz ettim ki hem dahi:
(Allah ve Resulullah bilirler daha iyi.)
Buyurdu: (Ya Aişe, daha da zoru vardır.
Gasilin yıkamaya başladığı zamandır.
Parmağından yüzüğü çıkarıp başlar işe.
Elbisesi, rütbesi, çıkarır ne var ise.
O zaman çıplak görüp, ruh kendi bedenini,
Bir üzüntü, pişmanlık kaplar hemen kendini.
O kederli haliyle eder ki öyle feryat,
İnsan ve cinden gayri, işitir her mahlukat.
Bu çıplak hali ona, gelir ki öyle acı,
Başucuna gelir ve der ki: (Ey yıkayıcı!
Yavaş tut bedenimi, zira çok çekti zahmet.
Dikkat et de, çekmesin daha fazla eziyet.)
Teneşire gelince, der ki: (Ricam var benim.
Suyu sıcak etme ki, incinmesin bedenim.)
Kefene sarılırken, nida eder bir daha.
Der ki: (Yakınlarımı göreyim son bir defa.
Beni bu halde görüp, hiç feryat etmesinler.
Onlar da çünkü yarın ölürler birer birer.)
Musallaya gelince, seslenir: (Ey iyalim!
Bakın, ibret alın ki, böyledir işte halim.
Ayrılık günü yoktur bunun gibi dünyada.
Elveda, kıyamette görüşürüz bir daha.)
Namazı kılınıp da, omuzlarda giderken,
Der ki: (Yavaş götürün, incinirim yoksa ben.)
Kabirde seslenir ki: (Ey dostlarım, şimdi siz,
Beni, bu ıssız yerde bırakıp gidersiniz.
Başbaşa kalırım ki mezarda amelimle,
Olmaz hiç ilgilenen bu kabirde benimle.)
|