Abdülkadir Geylani, bir mahalden geçerken,
Gördü iki kimseyi, münakaşa ederken.
Birisi hıristiyan, Müslümandı öteki.
Sordu: (Münakaşaya sebep olan şey ne ki?)
Müslüman arz eyledi: (Bu diyor ki kininden:
Bizim peygamberimiz, üstündür sizinkinden.
Ben ise, şiddet ile itiraz ediyorum.
Bizim Peygamberimiz, daha üstün diyorum.)
Abdülkadir Geylani, dinleyip Müslümanı,
İsbata davet etti hıristiyan olanı.
Buyurdu ki: (Ey kişi, madem ki böyle dersin,
Peki sen bu fikrini, nasıl isbat edersin?)
Hıristiyan dedi ki: (Bizim peygamberimiz,
Ölüyü diriltiyor, o, üstündür şüphesiz.)
Buyurdu ki: (Ey kişi, ben peygamber değilim.
Sadece o Resulün ümmetinden biriyim.
Eğer ben diriltirsem bir ölüyü ansızın,
Hazret-i Muhammed'e sen de inanır mısın?)
(İnanırım) deyince, buyurdu: (Öyle ise,
Çok eski, harab olmuş bir kabir göster bize.)
Gösterdi hıristiyan ona eski bir kabir.
Gitti kabir yanına, esseyyid Abdülkadir.
Buyurdu: (Burda yatan, bir kadındır ve hatta,
Şarkıcılık yaparmış hem de hal-i hayatta.
İster, şarkı söylerken onu ben dirilteyim.
Yahut nasıl istersen söyle, öyle edeyim.)
Hıristiyan, buna hiç ihtimal vermeyerek,
Dedi: (Madem dirilsin, o şarkı söyleyerek.)
Buyurdu ki: (Ey kişi, şunu da söyle peki.
Ölüyü diriltirken, ne derdi İsa Nebi?)
Dedi: (Bizim Peygamber, der idi ki: Ey filan!
Allah'ın izni ile, diril kalk mezarından.)
Abdülkadir Geylani, dönüp hıristiyana,
Buyurdu: (Öyle ise, dikkat eyle bu yana.)
Gösterdiği mezara dikkatlice bakarak,
Buyurdu ki: (Allah'ın izni ile diril, kalk!)
O anda, boydan boya yarıldı kabir birden.
Dirilip kalktı kadın, hem de şarkı söylerken.
Bir müddet öyle kalıp, sonra da birden bire,
Yine ölü olarak, giriverdi kabire.
Bu büyük kerameti görüp o hıristiyan,
Şehadeti söyleyip, hemen oldu Müslüman.
Sonra Gavs-ül a’zamın sarılıp ellerine,
O andan itibaren, girdi tam hizmetine. |