Ahmet Mekki Efendi, evlad-ı Resuldendi.
İnsanlar, kendisinden istifade ederdi.
Bu zat buyuruyor ki: (Bugün, din düşmanları,
Tek hedef seçmişlerdir, Müslüman çocukları.
Onların imanını çalmak için gizlice,
Yalan ve iftiralar uydururlar bir nice.
Derler ki: (Cin ve melek, hatta Cennet, Cehennem,
Hep uydurma şeylerdir, hiç var mı gidip gören?
Göz ile görülmeyen bir şeye var denir mi?
Var diyen bir kimseye, akıllı denilir mi?)
Halbuki görülmeyen şeye inanmamakla,
Güvenmemiş oluyor bunlar ilim ve akla.
Yani göz, kulak gibi uzuvlarına, bunlar,
Tâbi olduklarını bildirmiş oluyorlar.
Halbuki insan uyar, ilmi ile aklına.
Hayvanlar tâbi olur duyu organlarına.
Nitekim insanların his uzuvları, zaten,
Hayvanlara kıyasla, geridedir esasen.
Hem insan, her hususta göze nasıl inanır?
Çok yerde akıl gözün, yanlışını çıkarır.
Mesela göz, güneşi, pencerenin içinden,
Görünce, küçük sanır güneşi pencereden.
Akıl ise, doğruyu bularak işbu babta,
Der ki: (Güneş büyüktür, dünyadan bile hatta.)
Burada, kâfirler de bizim gibi diyorlar.
Böylece hayvanlıktan kurtulmuş oluyorlar.
Keşke ahirete de inanıp böyle yine,
Yükselmiş olsalardı, insanlık şerefine.
Bir komünist muallim, talebeye Rusya’da,
Der ki: (Ben, şimdi sizi görüyorum burada.
Elbette ki sizler de, beni görüyorsunuz.
O halde bizler varız, çünkü görülüyoruz.
Hem bakın, görülüyor karşıdaki şu dağlar.
Yok olan şey görülmez, öyleyse onlar da var.
Söylediğim bu sözler, ilme, fenne dayanır.
İlerici aydınlar, elbet fenne inanır.
Velakin gericiler, der ki: Bu kâinatı,
Yaratan kuvvet vardır, Allah’tır onun adı.
Onların bu sözleri, fenne uygun değildir.
Görülmeyen şeylere var demek, deliliktir.)
O sırada, bir Türkmen çocuğu söz alarak,
Der ki: (Bu sözleriniz, akıldan gayet uzak.
Ben inanıyorum ki, hiç akıl yoktur sizde.
Zira akıl olsaydı, görürdük onu biz de.)
O komünist muallim, o Türkmen çocuğuna,
Hiç cevap veremeyip, öfkelenir çok ona.
Ve mağlubiyetinin öfkesiyle sırf o an,
Çocuğu, tekme tokat çıkarır o sınıftan.
Yavrucak, ya ölmüştür, ya hapse atılmıştır.
Çünkü onu bir daha, hiç gören olmamıştır.) |