Evliyadan Abdülhak Raduli hazretleri,
Kalblere işliyordu nasihat ve sözleri.
Hindistan’da yetişen, bir büyük evliya zat.
Bindörtyüz otuzüçte, orada etti vefat.
Zahiri ilimleri öğrenip pek mükemmel,
Tasavvufa girmeyi istedi bir an evvel.
Bir mürşid aramaya başladı bu iş için.
Lakin bulamayınca, üzüldü için için.
Zirvesine çıkınca bu arzusu onun tam,
Uyurken, kendisine olundu şöyle ilham:
(Aradığın o rehber, Pani-püt şehrindedir.
Git ona hizmet et ki, o seni ilerletir.)
Sabahleyin uyanıp, bu huzur ve sevinçle,
Ona kavuşmak için, yola çıktı acele.
O zat, (Celaleddin-i Pani Püti) idi ki,
Keşf olundu ona da, onun yolda geldiği.
Hemen talebesine buyurdu ki: (Çocuklar!
Yemekler pişirin ki, bir misafirimiz var.
Çabucak donatın ki, çok mükemmel bir sofra,
O kıymetli misafir, teşrif eder az sonra.)
Hakikaten birazdan, misafir geldi atla.
Onu karşıladılar, büyük bir iltifatla.
Lakin o, görünce bu büyük tezahüratı,
Oradan geri dönüp, süratle sürdü atı.
Zira o düşündü ki: Aradığım bu değil.
Büyükler, debdebeye, dünyaya etmez meyil.
Gördüğü manzarayı, dünyalık zannederek,
İçeriye girmeyip, o yeri eyledi terk.
O gün akşama kadar, at sürdü bu niyetle.
Akşam vakti, bir yere ulaştı afiyetle.
Birisine sordu ki: (Bu şehrin adı nedir?)
O, dedi ki: (Buraya, Pani-püt şehri denir).
Hayret edip dedi ki: (Bu nasıl iş ki acep,
Bugün akşama kadar, yoldayım halbuki hep.)
Dinlenip, sabahleyin at sürdü yine tekrar.
Yine akşam üzeri, bir yerde kıldı karar.
İlk gördüğü kişiye, sordu o vilayeti.
(Pani-püt’tür) deyince, daha arttı hayreti.
Sabahı bekleyerek, tekrar çıktı sefere.
Maksadı, Pani-püt’ten gitmekti başka yere.
O gün akşama kadar, hiç durmadan sürdü at.
Yine de Pani-püt’ten çıkamadı o fakat.
Aynı dergah önünde buldu yine kendini.
O zaman idrak etti, bu işin hikmetini.
Düşündü ki: Herhalde, bu zattır aradığım.
Ve onun elindedir demek ki benim bağım.
Zira ben istedikçe, terk edeyim bu yeri,
O, manevi bağ ile, çekti hep beni geri.
Büyük bir iştiyakla, inip girdi dergaha.
O zattan feyz alarak, vasıl oldu Allah’a.
|