Aziz Mahmud Hüdayi zamanında bir kimse,
Simya ilmine karşı meraklıydı nedense.
Birinden işitti ki: Aziz Mahmud Hüdayi,
Gayet iyi bilirmiş (Simya ilmi)ni dahi.
Hemence geldi o gün, bu zatın hanesine,
Bu babta merakını arz etti kendisine.
Dedi: (Simya ilminde, çokmuş maharetiniz.
İsterim, bana dahi bunu öğretesiniz.)
Aziz Mahmud Hüdayi, onun geldiği saat,
Bir asmanın altında, ederdi istirahat.
O asma ağacından, koparıp bir yaprağı,
Okudu üzerine bir takım duaları.
Gözünü, o veliden ayırmıyordu o zat.
Ve ne okuyor diye, dinliyordu pür dikkat.
O kimse, daha sonra büyük hayret içinde,
Gördü ki, altın oldu yaprak onun elinde.
Bir şey anlamamıştı, rica etti: (Bunu siz,
Lütfen bir kere daha tekrar eder misiniz?)
Aziz Mahmud Hüdayi, bir daha tekrar etti.
Onun asıl maksadı, duayı öğrenmekti.
Zira o, titizlikle dikkat ederdi ki hep,
Yaprağa okuduğu o dua nedir acep?
Yalnız onu öğrenmek maksadıyla o kişi,
Rica etti: (Bir daha tekrar edin bu işi.)
Üç defa tekrar etti Aziz Mahmud Hüdayi.
Üçüncüde, nihayet öğrendi o da iyi.
Dedi ki: (Çok kolaymış, duayı ezberledim.
Onu ben de okuyup, altın elde ederim.)
Kopardı kendi dahi asmadan bir yaprağı,
Okudu üzerine öğrendiği duayı.
Altın olacak diye beklerken sevinç ile,
Gördü ki, değişme yok o yaprakta hiç bile.
Çok üzüldü, bu işi beceremediğine.
Asmadan, başka yaprak koparıp aldı yine.
Ezberlemiş olduğu duayı okuyarak,
Bekledi ki, altına tebdil olsun o yaprak.
Lakin dönmediğini görünce, mahcub oldu.
Çok tekrar ettiyse de, asla yapamıyordu.
Dedi: (Aynı duayı okuyorum ben buna.
Acaba ne sebepten çevrilmiyor altına?)
Aziz Mahmud Hüdayi, buyurdu ki o zaman:
(Dönüşmez, o duayı yüz defa da okusan.
Zira bu iş, sadece olmuyor dua ile.
O kadar kolay değil, hiç uğraşma nafile.
Önce, alçak nefsini terbiye etmelisin.
Ve onu, her pislikten tam temizlemelisin.
Nefsi simya etmeden, bu ilme kavuşulmaz.
Nefis altın olmadan, bu yaprak altın olmaz.) |