İlmiyle amil olup, çok korkardı Allah'tan.
Son derece kaçardı, her haram ve günahtan.
Dediler ki: (Efendim, siz bu derecenize,
Ne ile kavuştunuz, söyler misiniz bize?)
Buyurdu ki: (Rabbimin ismi yazılı olan,
Kağıdı yerde görüp, eğildim, aldım o an.
Yıkayıp temizledim üstünün çamurunu.
Ve güzel koku sürüp, yükseğe astım onu.)
Hidayete geldiği o sevinçli anında,
Tesadüfen pabucu yok idi ayağında.
O günden itibaren, ölünceye kadar hep,
Devamlı yalın ayak dolaştı bundan sebep.
Bağdat sokaklarında, pabuçsuz gezdiğinden,
Hiç bir hayvan, yerleri pisletmezdi katiyen.
Bir kimsenin hayvanı, pisledi bir gün yere.
Sahibi bunu görüp, (Ah!) etti birden bire.
Dedi: (Eyvah, herhalde Bişr vefat etti şu an.
Zira o sağ olsaydı, pislemezdi bu hayvan.)
Ve sorup öğrendi ki, hakikaten o saat,
Bişr-i Hafi Bağdat'ta, o anda etmiş vefat.
Âlimler dediler ki: (Hazret-i Bişr-i Hafi,
Ayrıldı bu dünyadan, aynen geldiği gibi.
Ölürken, tek gömleği kalmış idi sırtında.
Onu dahi, bir fakir istedi son anında.
Çıkarıp verdi hemen ve kaldı elbisesiz.
Zaten böyle gelmişti dünyaya hiçbir şeysiz.)
Bir gün, biri hiddetle, bıçak almış eline,
Saplamak üzereydi zavallının birine.
Güçlüydü, kimse ona mani olamıyordu.
Öbürü, can havliyle çırpınıp duruyordu.
Bıçağı tam kaldırıp, saplayacağı zaman,
Hazret-i Bişr-i Hafi geçiyordu oradan.
Yaklaşıp, o kimseye bir şey dedi gizlice.
Adam düşüp bayıldı, o sözü işitince.
Kurtuldu o zavallı, o adamın elinden.
İnsanlar, o zalimin yanına koştu hemen.
Baktılar ki, zor nefes alıyordu bu kere.
Dediler: (Ne dedi ki, bayılıp düştün yere?)
Dedi ki: (O ihtiyar, buyurdu ki dinle bak!
Senin bu yaptığını, görüyor cenâb-ı Hak.
O böyle söyleyince, korku geldi kalbime.
O sözün tesiriyle, mahcup oldum Rabbime.)
Eşyasını çaldılar bir gün Bişr-i Hafi’nin.
O, bunu öğrenince, ağladı için için.
Fudayl bin İyad dahi sordu ki ona derhal:
(Malın çalındı diye ağlanır mı, ne bu hal?)
Buyurdu ki: (Mal için asla ağlamıyorum.
Hırsızın işlediği günaha ağlıyorum.
Mahşerde veremezse o bunun cevabını,
Nasıl çekebilecek şiddetli azabını?) |