Alametlerin hepsi, çıkıp sona erince,
Kıyametin kopması, yakınlaşır iyice.
Sonra, ferahlatıcı, serin bir rüzgar eser.
Ne kadar mümin varsa, böylece vefat eder.
(Allah) diyen bir kimse, kalmaz olur dünyada.
Ve kalkar bu dünyadan, büyük nimet (Kur'an) da.
Yer yüzünde, sadece kâfirler kalır artık.
Kaplar bütün dünyayı fesat, zulüm, sapıklık.
Kâfirler, azgın, şaşkın dolaşırken nihayet,
Onların üzerine kopar birden kıyamet.
İsrafil adındaki melek de, bundan sonra,
Hak teâlâ emriyle, üfürür o an (Sur)a.
Öyle bir ses çıkar ki, o sesin şiddetinden,
Ne kadar canlı varsa, ölürler hepsi birden.
Dört büyük melek ile, Arş’ı tutan dört melek.
Kâinatta, sadece bunlar canlı kalır tek.
Hazret-i Azrail’e, Hak teâlâ emreder.
O yedi meleğin de ruhlarını kabzeder.
Onun dahi ruhunu kabzeder cenâb-ı Hak.
Her canlı, tatmış olur ölümü yok olarak.
Hak teâlâdan başka, hiçbir şey yoktu önce.
O gün, yine yok olup, kendi kalır sadece.
Kıyamet kopmasını irade edince Hak,
Yollarından çıkarak, dağılır cümle eflak.
Bu gökler yarılır ve yıldızlar dağılırlar.
Dağlar da, parça parça olur ve yok olurlar.
Denizlerin bazısı, karışır bazısına.
Âlemlerin bazısı, girer bazılarına.
Dizili bir incinin dağılmaları gibi,
Perakende olurlar yıldızların her biri.
Yeryüzünde, ne kadar büyük dağ varsa eğer,
Pamuk gibi atılıp, toz haline gelirler.
Gökler, gülyağı gibi erir ve akar hatta.
Güneşin nuru gidip, siyah olur adeta.
Yedi kat yer ve gökte, Hak teâlâdan gayri,
Melek, cin ve insandan, hiç kimse kalmaz diri.
Bu kâinat içinde ne varsa, hep yok olur.
Sadece Allah kalıp, şöyle nida buyurur:
(Ey dünya, nerde hani sana gönül verenler?
Nerde senin içinde Rab’lık dava edenler?
Senin güzelliğine bağlayıp da kalbini,
Ahireti unutan gafiller nerde, hani?
Verdiğim rızkı yiyip, bana ortak koşanlar,
Nerdedir bana karşı o haddini aşanlar?
Rızkımla kuvvet bulup, rab bilenler kendini,
O cebbar ve zalimler, nerdedir şimdi, hani?
O acizlikleriyle kibirlenen ahmaklar,
Büyüklenenler hani, nerdedir şimdi onlar?)
Sonra da, (Mülk kimindir?) buyurur ki mealen,
O zaman, bu suale olmaz bir cevap veren.
Zira cenâb-ı Hakkın böyle sorduğu anda,
Ondan gayri bir varlık bulunmaz kâinatta.
Sonra da, bu suali kendi cevaplandırır:
(Vahid ve kahhar olan cenâb-ı Allah’ındır.)
|