Bir gün hazret-i Ömer “radıyallahü anh” evinde oturuyordu ki, bir haberci geldi huzuruna.
Ve arzetti:
- Bizanstan elçi geldi efendim.
Halife hazretleri;
- Peki, içeri alın! buyurdu.
Elçiyi odaya aldılar.
Bizans imparatoru, hazret-i Ömer’e üç hediye göndermişti bu elçisiyle.
Neler mi?
Bir kuş, bir köpek ve bir şişe zehir.
Hazret-i Ömer önce kuşu gösterdi o elçiye:
- Bu nedir?
- Doğan kuşu efendim.
- Peki, neye yarar?
- Yaman avcıdır. Pençesinden kurtulan olmadı bugüne kadar.
Halife emretti adamlarına:
- Çözün bağlarını, salın gitsin!
Çözüp saldılar o kuşu.
Sonra köpeği gösterdi elçiye:
- Bu nedir?
- Cins bir tazı köpeği efendim.
- Bu ne işe yarar?
- O da yaman avcıdır. Elinden kurtulan olmadı bugüne dek.
Emretti yine:
- Çözün zincirini, salın gitsin!
Çözüp saldılar onu da.
Sıra “zehir”e gelmişti.
Sordu elçiye:
- Bu şişede ne var?
- Zehir var efendim.
- Ne işe yarar?
- Zerresi bir insanı öldürür efendim. Tebânızdan bir düşmanınız varsa, bunun sayesinde kurtulursunuz ondan.
- Peki, ver bakayım onu.
Elçi kalkıp, hürmetle uzattı şişeyi.
- Buyurun efendim.
Halife hazretleri o zehir şişesini alıp döndü elçiye:
- Bunun zerresi, bir insanı öldürür dedin değil mi?
- Evet efendim.
- Düşmanlarıma karşı tavsiye ediyorsun.
- Evet.
- Bak elçi, tebâmdan bana düşman kimse yoktur. Ama benim bir tek ve çok tehlikeli bir düşmanım var ki, o da bizzat içimdedir.
Elçi şaşırmıştı:
- Anlamadım. Kimdir o düşmanınız efendim?
- Kendi nefsim, dedi.
Sonra dayadı zehir şişesini ağzına.
Ve “Besmele” okuyarak içti tamamını.
Elçi, gördüğü manzaradan dehşete kapılıp titremeye başladı.
Ve bayılıp düştü yere.
Ayılınca, sağ salim gördü Halifeyi.
Kafası karışmış, kalbi değişmişti.
Kapandı Halifenin nurlu ayaklarına.
Doğrulurken “kelime-i şehadet”i okuyordu.
|