Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh”, bir gün şehri gezerken kendisini sevindiren bir hadise oldu.
Şöyle ki;
Bir sokağa girmişti.
Az ilerde çok yaşlı ve safca bir kadıncağız evinin önüne çıkmış, güneşleniyordu.
Kızı, Halifeyi fark edince telaşla seslendi içerden:
- Anne! Çabuk içeri gir!
- Neden kızım?
- Emir-ül müminin bu tarafa geliyor.
İhtiyar kalkıp içeri girdi.
Ancak merak etmişti Emirin kim olduğunu.
Pencereyi açıp bekledi.
Halife tam evlerinin önünden geçiyordu ki, tanıdı hazret-i Ömer’i.
“Aaa, bu bizim Ömer” dedi içinden.
Ve seslendi kızına:
- Kızım, sen Emir geliyor demedin mi?
- Evet anne.
- Biz ona Ömer derdik. Ne zaman Emir olmuş? deyiverdi.
Ve hazret-i Ömer işitti bu sözü.
Çok hoşuna gitmişti.
“Ömer’i kendisine tanıtan kimdir?” diye başını kaldırıp merakla baktı.
Pencerede ihtiyarı görünce seslendi.
- Doğru dersin ey hatun! Ben, o senin bildiğin Ömer’im işte! dedi.
Ve yürüyüp gitti.
Memnuniyeti yüzünden okunuyordu.
Sen de öleceksin
Bir gün, Harem bin Hayyan, Veysel Karani hazretlerini görüp nasihat istedi.
O büyük zat buyurdu ki:
- Ey Harem, annen baban öldü. Nice Peygamberler öldüler. Allah’ın Habibi ve hazret-i Ebu Bekir de öldüler.
Sonra derin bir nefes aldı.
- Ah! Kardeşim Ömer de öldü.
Hazret-i Harem inanamadı:
- Hayır efendim, Ömer henüz ölmedi.
Veysel Karani hazretleri;
- Evet, o da bugün öldü, buyurdu.
Ve nasihat etti:
- Ey Harem, sen de öleceksin. Şimdiden kendini ölmüş bil. Yakınlarına da ölümü hatırlatarak nasihat eyle.
İbni Hayyan üç gün sonra Medine’ye vardı.
Ve sordu insanlara:
- Hazret-i Ömer öldü mü?
- Evet, üç gün önce vefat etti, dediler.
|