Hindistan’da yetişen büyük Velilerden Ebu Said-i Faruki hazretleri "rahmetullahi aleyh", birkaç talebesini alıp kabristana gitti bir gün.
Kabirlerin arasından geçerken, bir kabir başında durdu.
Bir kadına aitti bu mezar.
Bir müddet sessiz durduktan sonra;
- Burada yatan bir kadındır ve şu anda kabir azabı çekiyor, buyurdu.
Ve ekledi:
- Kabir azabı, üç günah için yapılır çocuklar. Biri, koğuculuk. Yani Müslümanlar arasında söz taşımak. İkincisi, helada üzerine idrar sıçratmaktır.
Sordular:
- Ya üçüncüsü efendim?
- Üçüncüsü de, beş vakit namazını muntazam kılmamaktır.
Nefsiniz için yapmayın!
Bir gün de sohbetinde, sevdiklerine;
- Kardeşlerim, insan, yaptığı her bir işi, ya “Allah için” yapar, ya da “Nefsi için”, öyle değil mi? diye sordu.
- Evet efendim, dediler.
- Allah için yaparsa, çok iyi, mübarek olsun. Ama nefsi için yaparsa, o felakettir. Çünkü ahirette hiçbir faydasını göremez o amellerinin.
Sordular.
- İyi işler olsa da mı efendim?
- Evet. O ihlassız amelleri bir paçavra gibi çarpılır suratına. Ayrıca; “Sen bu amelleri kim için yaptınsa, karşılığını da git onlardan iste!” denir o kimseye.
Sırat köprüsüne benzer
Bir gün de sohbetinde;
- Kardeşlerim, bu dünyada İslamiyet’e uymak, aynen Sırat köprüsünden geçmeye benzer, buyurdu.
Ve izah etti:
- Yani İslamiyet’e uymakta sıkı ve titiz davranıp kılı kırk yaranlara, Sırat köprüsü o nisbette geniş ve rahat olacaktır.
Sordular:
- Aksi davrananlara efendim?
- İslam’a uymakta gevşek, rahat ve geniş davrananlar içinse, o nisbette ince, dar ve sıkıntılı olacaktır.
|