1600’lü yıllar.
Ahmed Cahidi Efendi "rahmetullahi aleyh", Allah adamlarındandır.
Anlatıldığına göre, bir gün evden çıkar, gider iskeleye.
Çanakkale’ye geçecektir.
Ancak parası olmadığı için kayıkçılar almazlar onu kayıklarına.
Mahzun halde eve döner.
Ve anlatır hanımına.
Kerime hatun da, kendisi gibi hâl ehlidir.
Onu üzgün görünce, sorar, sebebini öğrenir.
Eline bir seccade verir,
- Al şunu der, bin üstüne de geç karşıya. Gizleme kendini artık.
Mübarek zat istemese de, mecbur kalmıştır keramet göstermeye.
Yapar dediğini, geçer karşıya.
Ertesi gün mü?
Ne kadar kayıkçı varsa hepsi dergahtadır.
Talebesi olmuşlardır bu Allah dostunun.
Birlikte rahmet var
Ahmet Cahidi Efendi, sevdiklerinin gönlüne Allah korkusunu nakşeder.
Ölümü hatırlatır.
Bir günkü sohbetinde;
- Kardeşlerim! der, birlik olun. Birlikte rahmet vardır, ayrılıkta azab-ı ilahi. Bu dünya hayal ve hiçtir. Burada Allah için yapılmayan işler de hiçtir, bu hiçle uğraşanlar da.
Onu isteyene ver
Devrin padişahı Dördüncü Mehmet Han, bir gece bu zatı görür rüyada.
Uyandığında, kalbini onun sevgisiyle dolu bulur.
Onun hasretiyle yanar kavrulur.
Ve dayanamaz.
Gider ziyaretine, diz çöker önüne.
Hayır duasını alıp ayrılacağı zaman, önüne bir kese altın bırakır.
Ancak büyük Veli, kabul etmez.
- Dünyalığa ihtiyacımız yoktur! der, onu, ihtiyacı olanlara ver!
Osmanlı sultanı, bir daha anlamıştır bir “Gönül sultanı”nın huzurunda olduğunu.
Ona, “Sultan” ünvanını verir ve ayrılır.
Bu mübarek zat, o günden sonra “Evliya Sultan” diye anılır.
Ahmed Cahidi Efendi 1659 da vefat eder.
Mübarek kabri, Gelibolu’da, Kilid-ül bahr köyündedir.
“rahmetullahi aleyh”.
|