İran’da, Bedahşa’nın Keşm kasabasında medfun olan Muhammed Haşim-i Keşmi hazretleri “rahmetullahi aleyh”, bir sohbetinde;
- İnsanlardan bir şey istemeyin! buyurdu. Başkasına el açıp bir şey isteyen, bizden değildir.
Ve ekledi:
- Almayı değil, vermeyi düşünün. Vermeye alışın. Vermek güzel şeydir.
Sordular:
- Verecek bir şeyimiz yoksa efendim?
- Bir tatlı sözünüz, bir güler yüzünüz de mi yok? Hiç olmazsa bir tebessüm edin, teselli verin, ferahlatın insanları.
Dört şey sorulacak
Bir gün de;
- Her Müslümana, ölünce dört şey sorulacak, buyurdu.
- Onlar nedir efendim? dediler.
- Vücudunu nerede eskittiği, vaktini nerede harcadığı, ilmini nerede kullandığı, parayı nereden kazanıp, nereye sarfettiği.
- Bunlar herkese mi sorulacak efendim?
- Evet. Bu suallerin cevaplarını şimdiden hazırlayalım. Yoksa çok sıkıntı çekeriz ahirette.
Haram, ateş gibidir
Bir gün de;
- Hiç kimsenin kalbini kırmayın, buyurdu. “Kalb kırmak”, haramdır çünkü.
Şöyle devam etti:
- Hatta küfürden sonra en büyük günah, kalb kırmaktır ki, helallık alınmazsa, cezası Cehennemde yanmaktır.
Ve ekledi:
- Büyüklerimiz; “Haram, ateş gibidir” buyuruyor. Ateş deyip geçmeyin. Elinizi az sokun ateşe. O zaman anlarsınız ateşin ne olduğunu. Hem sonra “Cehennem ateşi” çok şiddetlidir. Dünya ateşi, hiç kalır yanında.
Ve izah etti:
- Cehennemden dünyaya bir “kıvılcım” gelse, onun hararetinden bu dünya yanar, yok olur. Aklı olan, bile bile kendini ateşe atar mı hiç?
- Atmaz tabii efendim, dediler.
- Öyleyse kaçının her günahtan. Aklı olan, İslamiyet’e uyar. Böylece dünyada da rahat eder ahirette de.
|