İki yahudi, bir yere oturmuş, hazret-i Ömer’in "radıyallahü teâlâ anh" adaletinden konuşuyorlardı.
- Ömer, gerçekten de çok adil bir kişi.
- Dur! Denemeden karar verme hemen.
- Ne demek istiyorsun?
- Onun çok adil biri olmadığını ispatlayacağım.
- Nasıl yapacaksın bunu?
- Çok kolay. O işi bana bırak, dedi.
Fırlayıp kalktı ve;
- İşte gidiyorum, dedi. Çok yakında duyarsın olanları.
Planı hazırdı zihninde.
Hemen "Doktor" kılığına girip geldi Halifenin hanesine.
Kapıya, yeni baliğ olmuş oğlu çıktı.
- Buyurun, kimi aradınız?
Yahudi, gözlüklerinin üstünden baktı taze delikanlıya.
- Senin neyin var öyle? Benzin soluk, bünyen de çok zayıf.
Genç, tasdik etti onu:
- Evet efendim, biraz zafiyet var vücudumda.
- Üzülme evlat, bu illetin tedavisi çok kolay. Bizim evde bir ilaç var ki, onu bir defa içsen bir şeyin kalmaz, dedi.
Ve ekledi:
- İstersen gel, o ilaçtan vereyim sana hemen.
Çocuk "Peki" dedi.
Ve birlikte yahudinin evine gittiler.
Yahudi, bir bardak “Şarab”ı getirip tutuşturdu gencin eline:
- İşte ilaç bu. Al, iç hemen!
Saf, temiz kalbli çocuk “ilaç” diye içti şarabın tamamını.
Sonrası malum.
Çabucak kaybetti kendisini.
Yahudi, iyice sarhoş olduğuna kanaat getirince, genç ve güzel kızını müstehcen şekilde giydirip gönderdi gencin odasına.
Ve olan oldu.
Delikanlı kendine geldiğinde çok geçti artık.
Tövbe ettiyse de iş işten geçmişti.
Alçak yahudi koştu hemen Halifeye.
İhbar etti delikanlıyı.
Hazret-i Ömer beyninden vurulmuşa döndü o anda.
Duyduklarım doğru mu?
Derhal eve gelip sordu oğluna:
- Duyduklarım doğru mu?
Delikanlı büktü boynunu:
- Evet, ama kendimde değildim o anda.
Hazret-i Ömer tereddütsüz verdi hükmünü:
- Derhal yüz sopa vurulsun!
Sahabiler araya girdiler:
- Bu seferlik mazur gör, hileye kurban gitti.
Hazret-i Ömer celallendi:
- Siz çekilin aradan! Din işinde hatır gönül olmaz. Bu teklifleriniz adalete sığıyor mu hiç? Suç sabit olmuştur. Cezasını elbette çekecektir!
Ve ekledi:
- Hem sonra bu dünyada çeksin ki, ahirette kurtulsun Cehennemden.
Ve başladılar vurmaya.
Kırkıncı sopada bayıldı.
Seksenincide vefat etti.
Hazret-i Ömer çok üzüldü, ağladı, gözyaşı döktü.
Ama pişman olmadı.
|