Abdülmecid Şirvani hazretleri ”rahmetullahi aleyh“, Tokat’ta mütevazı bir hayat sürer.
İnsanları irşad eder.
Bir gün, bu şehre makam sahibi biri gelir.
İnsanlar, ziyaretine gider,
- Hoşgeldiniz, derler.
Ancak adam kibirlidir.
Ziyarete gelenlerin sayısı ona az gelir.
Asık bir suratla;
- Bu şehrin ahalisi bu kadar mı? der.
- Evet, derler.
- Başka kimse yok mudur?
- Bir kişi var ki, derler, takva sahibi bir zattır. İlimle meşgul olur.
- O neden gelmez?
- O, dışarı çıkmaz pek, onun işi ilimdir.
Adam bunu işitir.
Sinirleri daha da gerilir.
- O, eceline mi susamış ki bana gelmiyor. O, herhalde benim kim olduğumu bilmiyor.
Cevap vermezler.
Adam daha da sinirlenir.
- Haydi ne durursunuz, diye bağırır. Bekliyorum. Zorla da olsa, getirin hemen!
Ve ekler:
- Gelsin de cezasını yanınızda vereyim. Beni karşılamamak neymiş, ona göstereyim.
Derler ki:
- Efendim, burada bir âdet vardır. Buraya kim gelirse, ona gider, elini öpüp duasını alır.
Adam kızar.
- Ne yani, ben de mi ona gideyim?
- Layık olan budur efendim. Elini öpüp duasını alırsınız.
Hiddetlenir.
- Tamam gideyim, der. Yarın gideyim de cezasını vereyim. Herkese ibret olsun.
Bu zatı sevenler koşar, durumu bildirirler.
- Efendim, çok zalim biridir. Gitmezseniz, zarar verebilir.
Cevabında:
- Üzülmeyin, buyurur. O bize değil, kendine zarar verir.
Ertesi gün, adam kibirle çıkar yola.
Bu Allah dostunun dergahına gidecek, cezalandıracaktır güya.
Ancak tersi olur.
Zira atı huysuzdur.
Kendisi gururludur.
Yarı yolda at huysuzlanıp adamı yere vurur.
Bir "Allah adamı"nı uğratmak isterken zarara,
tepe taklak olur.
Kendi girer mezara.
|