Gönül Sultanları.com >  1001 Güzel Menkîbe > Şeytanın yaptığını Allah dostu yapamaz mı? > Allah dostu yapamaz mı?
Allah dostu yapamaz mı?
Aziz Mahmud Hüdayi hazretlerinin “rahmetullahi aleyh“ Bursa’da kadılık yaptığı yıllarda bir fakir vardır.

Çok ister hacca gitmeyi, ama gidemez.
Zira Hacca gidip gelecek parayı tedarik edemez.

Bir sene de böyle gidemeyince, çok üzülür ve;
- Bak hanım, der zevcesine. Seneye de gidemezsem alma beni eve.

Kadıncağız;
- Tamam, der. Unutma bu dediğini.

Bir sene çabuk geçer.
Hac vakti gelir.

Ama heyhat.
Garip yine gidemez.
Çünkü parası yetmez.

Çaresizlik içinde Üftade hazretlerine varır.
- Bana bir yol gösterin efendim, diye yalvarır.

Hazret-i Üftade;
- Mehmed Dede’ye git, buyurur. O görür senin işini.

Ona gidip döker içini.
Mehmet Dede acır fakire.
- Yum gözlerini, der.

Açtığında bakar ki Mekke’dedir.
Haccını yapıp sonra yine bir anda evine geri gelir.

Aradan beş gün geçmiştir.
Kapıyı çalıp;
- Hanım, bil bakalım nerden geliyorum? der sevinçle.

Ama kadın sinirlidir.
- Nerden geliyorsun, söyle!
- Mekke’den. Hac yapıp geldim. Sana da hediyeler getirdim.

İnanmaz tabii.
- Beş günde mi gidip geldin? der.

Kapıyı kilitler.
Ertesi gün kadıya gider.

Kadı, "Aziz Mahmud Hüdayi" hazretleridir.
Fakiri çağırıp sorar:
- Nerdeydin beş gecedir?

- Hacca gidip geldim efendim. Mehmet Dede şahidim.

Mehmet Dedeyi çağırır bu defa.
- Doğru mu bu dediği?
- Evet kadı efendi.

- Nasıl olur. Hac sürer haftalarca. Beş gün içinde hiç gidilir mi Hacca?
- Gidilir efendim, der.

Ve sorar kadı efendiye:
- Şeytan bir anda uzak yerlere gitmiyor mu?
- Gidiyor.

- Şeytanın yaptığını, bir Allah dostu yapamaz mı?

Kadı Efendinin zihni bulanır.
- Haklısın! diye mırıldanır.

Sizin aradığınız ben değilim

Kadı Efendi, o günden itibaren tasavvufa gönül verir.
Bunun için Mehmed Dede’ye “rahmetullahi aleyh“ varır.
- Beni de himmetinize alın, diye yalvarır.

Mehmet Dede;
- Sizin aradığınız ben değilim, der, hazret-i Üftade’dir.
- Peki, der. Eve gelir.

Hazırlatır atını.
Giyer arkasına da sırmalı kaftanını.

Bir de seyis alıp yanına, koşturur atını "Üftade dergahı"na.
Fakat o da ne?
Yarı yolda kalır.
Atının ayakları kayalara saplanır.

Bileklerine kadar batmıştır atı.
Çıkarmaya yetişmez takatı.

Mecburen iner attan.
Sırmalı kaftanıyla yürür dergaha.
O sırada Üftade hazretleri bahçesini çapalamaktadır.

Üzerinde eski bir hırka vardır.
Aziz Mahmud’un geldiğini görünce;
- Ey Bursa’nın kadısı! diye seslenir uzaktan. Sırmalı kaftanınla, niçin geldin buraya?

Ve ekler:
- Bu ev yokluk evidir, sizin yeriniz değil.

Arzeder ki:
- Beni de kabul edin bu eve. Her emrinizi yaparım seve seve.

- Öyleyse kadılığı bırakacaksın.
- Bırakırım.

- Sırmalı kaftanınla sokak sokak dolaşıp ciğer satacaksın.
- Satarım.

Ve dediğini yapar.
Bursa sokaklarında günlerce ciğer satar.
Bir müddet sonra hocası bu işini değiştirir.

"Hela temizliği"ni verir.
Bunu da severek yapınca, hususi hizmetine alır.

Artık o, her sabah hocasının abdest suyunu ısıtıp hazırlar.
Ama bir sabah geç uyanır.

Kapar abdest ibriğini.
Ama ısıtamaz. Çünkü vakit dardır.
Telaşlanıp, basar ibriği böğrüne.

Üstadı “Dök!” deyince, döker eline.
Fakat o da ne?

Hocası elini hızla çeker.
- Suyu fazla ısıtmışsın, der.

Ve ekler:
- Bu su, "gönül ateşi"nde ısınmış evladım. Senin işin tamamdır.

www.gonulsultanlari.com