Seyyid Fehim Arvasi hazretlerini ”kuddise sirruh“ çok seven Hacı Ömer Efendi anlatıyor:
Bu fakir, yirmibeş sene hizmet ettim o zata.
Mübarek yüzü öyle nurlu, öyle heybetli ki, bakamazdım.
Kendi kendime;
“Yüzünü bir defa görseydim. Ve onu hayalimde muhafaza etseydim” derdim.
Bunu başarmak için, fırsat kolladım.
Ama hiç nasip olmadı.
Bir gün hususi odasına çağırdı beni.
Koşarak gittim.
Seccade üzerinde, kıbleye karşı, diz üstü oturuyordu.
Yine kendi kendime;
“İşte tam fırsat” dedim. “Mübarek yüzünü iyice bir göreyim”
Ve bakmak için kaldırdım başımı.
Fakat o da ne?!
O anda vücudu öyle çok “büyüdü” ki, yeri göğü kapladı sanki.
Dehşete kapıldım.
Sonra eski halinde gördüm yine.
İçimden; “Bir kere daha deniyeyim” dedim.
Ve yüzüne bakmaya tevessül ettim.
Bu defa da öyle çok "küçüldü" ki, gözle görmek mümkün değildi.
O anda eski haline geldi.
- Özür dilerim, dedim.
Bir daha da teşebbüs edemedim.
Veliler kaç türlüdür?
Bu mübarek zatın koyunlarına bakan iki çoban vardı.
Bir gün biri diğerine;
- Var mısın, dedi. Gel şu koyunlardan birini kesip yiyelim.
- Olmaz, dedi öbürü.
- Neden?
- O zat büyük bir Velidir. Allah ona bildirir.
Böyle dediyse de, dinlemedi onu.
Kesip yedi bir koyunu.
Birkaç gün sonra bu çoban geldi bu Velinin huzuruna.
O gelince Seyyid Fehim hazretleri seslendi hizmetçiye.
- Hacı Ömer, gel biraz içeriye!
Girince, sordu ona:
- Hacı Ömer! Kaç türlü olur bu Veliler?
- Siz daha iyi bilirsiniz efendim.
- Ey Hacı! Bu Veliler mesela bir “Zararlı ağaç” görseler, bir kısmı dallarını, bir kısmı ise gövdesinden keser. Ama vardır ki öyle Evliyalar, onu kökünden söküp ortadan kaldırırlar.
Çoban bunu duyunca;
- Tamam, tamam! dedi. O zararlı ağaç benim. Siz ise üçüncü grup Velilerdensiniz ve benim zürriyetimi kestiniz.
Aradan kısa bir zaman geçti.
Zürriyeti kesildi çobanın.
|