İslam âlimlerinin en büyüklerinden Muhammed Bâkibillah “kuddise sirruh” hazretlerine, bir gün sevdiği bir genç;
- Efendim, ibadetlerimin ve taatlarımın kabul olacaklarını ümit etmiyorum. Bu sebepten ibadet yapmakta, bazen gevşek davranıyorum, diye arzetti.
Cevaben;
- İbadette gevşeklik, doğru değil, buyurdu. Çünkü biz kuluz ve ibadet yapmaya mecburuz. İbadet yapmak, birinci vazifemizdir.
Ve daha izah etti:
- Kabul olacağını bilsek de, bilmesek de, ibadet yapmamız ve yaparken hasıl olan kusurumuz için, istiğfar etmemiz, kabul olması için, yalvarmamız lazımdır.
Delikanlı sordu:
- O zaman kabul olur mu efendim?
- Böyle yapılırsa, kabul olma ihtimali artar. İbadet yapsak da istiğfar edeceğiz. Bundan başkası, şeytanın vesvesesidir.
Beni seviyor musunuz?
Genç sordu tekrar:
- Efendim, beni seviyor musunuz?
Buyurdu ki:
- Senin bize muhabbetin, bizim sana olan muhabbetimizin eseridir. Biz sevmesek, sen sevemezsin. Ağacın dallarında bulunan her şey, gövdesinden gelmektedir.
Ve ilave etti:
- Nitekim Maide suresinde mealen; (Allahü teâlâ onları sever. Onlar da Onu severler) ve (Allahü teâlâ onlardan razıdır. Onlar da Ondan razıdırlar) buyuruldu.
Ve altını çizdi:
- Yani kendi muhabbetini ve rızasını, onların muhabbet ve rızalarından önce bildirdi.
İbadeti ihlasla yapın!
Bir gün de;
- Kim Allahü teâlâya ibadet ederse, Cennete gider, buyurdu. Ama bir şartla.
Sordular:
- O şart nedir efendim?
- İbadetini ihlasla yapmalıdır.
- Ya ihlassız olursa efendim?
- İhlasla ibadet etmeyen, Bel’am-ı Baura ve İbnüssakka gibi mürted olarak ölür mâzallah.
|