Büyük İslam âlimlerinden Abdülhalık-ı Goncdüvani “kuddise sirruh” hazretlerine, bir gün Kabir azabı’ndan sordular.
Cevaben;
- Kabirde kâfirlere ve günahkâr müminlere azab yapılacağı, sahih ve meşhur hadisler ile, hatta Kur’an-ı kerimdeki ayetlerle bildirilmiştir, buyurdu.
Arzettiler:
- Efendim, bazı kimseler, bunda şüphe ediyor, hatta inanmıyor, böyle şey olamaz diyorlar.
- Neden acaba?
- Kabre konulmamış ölüleri hareketsiz gördükleri için efendim. (Ölüye azab yapılsaydı, canı yansaydı, dirilerde olduğu gibi, çırpınır, hareket ederdi) diyorlar.
Buyurdu ki:
- Kabir hayatındaki ölülerin hali, dünyadaki dirilerin hayatı gibi değildir. Dünyanın nizamı, düzeni için, buradaki hayatta, hem his, hem de hareket vardır.
Ve ekledi:
- Kabir hayatında ise, hareket etmek lazım değildir. Hatta, o alemde hareket olmaması lazımdır. O hayatta bulunanların, elem ve azab duymaları için, yalnız his etmeleri yetişir.
Ve daha açıkladı:
- Görülüyor ki, kabir hayatı, dünya hayatının yarısı gibidir. Kabirde, ruhun bedene bağlanması, diri iken olan bağlanmasının yarısı kadardır.
Ve özetledi:
- İşte bunun içindir ki, gömülmemiş ölüler, kabir hayatında oldukları için, azabı ve elemi duyar, fakat hiç hareket etmez, kıpırdayamazlar.
Halis mümin nasıl olur?
Bu zat bir gün buyurdu ki:
- Halis mümin, her halinden razıdır. Nimette de, musibette de hali hiç değişmez.
Sordular:
- Musibet gelince de mi efendim?
- Evet. Çünkü o, gönderene bakar. Madem ki Allahü teâlâ göndermiştir. Severek kabul eder. Peygamber efendimiz de “aleyhisselam”; "Müminin her haline hayret ediyorum. Nimet gelirse şükreder. Bela gelirse sabreder. Her ikisinde de sevap kazanır" buyuruyor.
|